edebiyat

Edward Page Mitchell’dan ‘Geriye Giden Saat’

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►

 

III

Leyden’deki üçüncü yılımızda bir Eylül akşamı, Van Stopp bizi Braade Straat’ta ziyaret etme onurunu bahşettiğinde, pencerelerimize yağmur vurmaktaydı. Yaşlı beyefendiyi hiç bu kadar neşeli görmemiştim. Durmadan konuştu. Kasabadaki dedikodulara, Avrupa’dan haberlere, bilime, şiire, felsefeye değinildi ve hepsi aynı ince ve kaliteli mizahla işlendi. Onu, o sıralarda karmaşıklık ve bağımlılık bölümüyle cebelleştiğim Hegel’e çekmeye çalıştım.

“Kendinin, Kendine, Diğer-kendinden geçerek döndüğü fikrini kavrayamıyor musun?” dedi gülümseyerek. “Neyse, anlayacaksın, bir gün…”

Harry sessiz ve düşünceliydi. Sükuneti, yavaş yavaş profesörü bile etkiledi. Konuşmalar giderek yavaşladı ve uzun bir süre tek kelime etmeden oturduk. Arada bir şimşek çakıyor ve ardından uzaktan gök gürültüsü duyuluyordu.

“Saatiniz çalışmıyor,” dedi profesör aniden. “Çalıştığı oluyor mu?”

“Bildik bileli hiç çalışmadı,” diye cevapladım. “Yani, yalnızca bir defa, o da geriye doğru. Gertrude Teyze öldüğü za–”

O anda Harry’nin uyarı bakışıyla karşılaştım. Güldüm ve kekeleyerek, “Saat eski ve işe yaramaz. Çalıştırılamıyor.”

“Yalnızca geriye demek?” dedi profesör sakince, benim sıkıntılı halimi fark etmemiş gibi görünerek. “Peki, neden bir saat geriye doğru gitmesinmiş? Neden, zamanın kendisi dönüp kendi rotasını geriye doğru takip etmesin?”

Cevap bekliyor gibi görünüyordu. Verecek bir cevabım yoktu.

“Senin, her durumun kendi zıddını da içereceğini bilecek kadar,” diye devam etti, “Hegelci olduğunu düşünüyordum. Zaman bir durumdur, bir öz değil. Mutlak olarak bakıldığında, geleceğin şimdiyi ve şimdinin ve geçmişi izlediği sıra, tamamen keyfidir. Dün, bugün, yarın; eşyanın doğasında bu sıranın yarın, bugün, dün şeklinde olmasını engelleyecek bir neden yoktur.”

Daha keskin bir gök gürültüsü profesörün spekülasyonlarını kesti.

“Gün, gezegenin kendi ekseni etrafında batıdan doğuya doğru dönmesiyle gerçekleşir. Sanırım onun doğudan batıya doğru, geçmiş çağlardaki devrilerini geriye doğru izleyerek tam tersi yönünde nasıl dönebileceğini kafanızda canlandırabilirsiniz. Zaman’ın geriye doğru kendi devirlerini nasıl izleyebileceğini hayal etmek çok daha zordur; akmak yerine çekilen zamanı; gelecek uzaklaşırken, yaklaşan geçmişi; yüzyılların geriye marşını; olayların seyrinin, şimdiki gibi Son’a değil, Başlangıç’a doğru ilerlemesini?”

“Fakat,” diye araya girdim, “bildiğimiz kadarıyla, gördüğümüz–”

“Bildiğimiz!” diye ünledi Van Stopp artan bir küçümsemeyle. “Aklınızın kanatları yok. Compte ile onun cıvık soyundan gelen sürüngenlerin ve solucanların izini takip ediyorsunuz. Evrendeki yeriniz hakkında şaşırtıcı derecede kendinizden emin konuşuyorsunuz. Küçük, sefil bireyselliğinizin, Mutlak üzerinde sağlam adımlarla bastığını düşünür gibisiniz. Ama yine de bu akşam yattığınızda, gelecekteki ve geçmişteki adamlara, kadınlara, çocuklara, canavarlara ait rüyalar göreceksiniz. Nasıl oluyor da, o kibirli on dokuzuncu yüzyıl düşünme şeklinizle, tam şu anda, sizin kendinizin, diyelim ki on altıncı yüzyılda yaşamış bir filozofun geleceğe dair gördüğü bir rüyadaki varlıklardan farklı olduğunuzu bilebiliyorsunuz? Nasıl oluyor da, yirmi altıncı yüzyılda yaşayan bir Hegelci’nin geçmişe dair bir rüyasındaki varlıklardan farklı olduğunuzu bilebiliyorsunuz? Nasıl oluyor da, evladım, rüyayı gören kişi uyandığı anda on altıncı yüzyıla veya 2600’e dağılıp gitmeyeceğinizi bilebiliyorsunuz?”

Buna verilecek cevap yoktu, çünkü geçerli bir metafizik yaklaşımdı. Harry esnedi. Ben pencerenin karşısına geçtim. Profesör Van Stopp saate yaklaştı.

“Ah çocuklar,” dedi “insanlığa ait olaylarda sabit bir ilerleme yoktur. Geçmiş, şimdi ve gelecek, çözülemez bir ağ gibi iç içe örülmüştür. Kim bu saatin geriye doğru gitmeye hakkı olmadığını iddia edebilir?”

Ev, çakan bir şimşek ile sallandı. Fırtına tam tepemizdeydi.

Kör edici parlama geçtiğinde, Profesör Van Stopp, uzun saatin önünde bir sandalyenin üzerinde dikiliyordu. Yüzü, Gertrude Teyzeninkini her zamankinden daha çok andırıyordu. Profesör, saati ayarlarken izlediğimiz son çeyrek saatte onun durduğu gibi duruyordu.

Harry’nin ve benim aklıma aynı anda aynı şey geldi.

“Durun!” diye bağırdık, o kolları çevirmeye başladığı anda. “Ölümünüze neden olabi–”

Profesörün solgun yüzü, Gertrude Teyzede de olduğu gibi aniden tuhaf bir heyecanla aydınlandı.

“Doğru,” dedi, “ölüm olabilir; ancak uyanış da olabilir. Geçmiş, şimdi, gelecek; hepsi birbirine örülü! Mekik öne ve arkaya gidiyor, ileri ve geri–”

Saatin kollarını hareket ettirmişti. Kollar, kadranın içerisinde sağdan sola doğru akıl almaz bir hızla dönmeye başladı. Sonsuzluklar dakikalara sıkışmış gibi görünürken, her vuruşa ömürler geçiyordu. Van Stopp, kolları açılmış bir halde sandalyenin üzerinde sallanıyordu. Ev muazzam bir şimşeğin etkisi altında tekrar sallandı. Aynı anda bir ateş topu, arkasında sülfür sarısı bir duman bırakarak ve odayı göz kamaştıran bir ışıkla doldurarak üstümüzden geçerek saate çarptı. Van Stopp yere serilmişti. Kolların hareketi durmuştu.

 

-ooo-

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►