edebiyat

Bir Zamanda Yolculuk Öyküsü: ‘Kendi Çizme Kayışlarından’ (Robert A. Heinlein)

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►

 

II

İkisi birden arkalarına döndüler. Karşılarında, çemberin hemen önünde, üçüncü bir adam dikiliyordu. Bob yeni gelene baktı; sonra tekrar Joe’ya baktı; gözlerini kırpıştırdı ve odaklanmaya çalıştı. “İkisi birbirine bayağı benziyor”, diye düşündü, “hatta kardeş olabilecek kadar benziyor.” Ya da belki çift görüyordu. Cin kötü şeydi. Uzun zaman önce roma geçmeliydi. Rom iyi şeydi. Romu içebilirdin, ya da onunla yıkanabilirdin. Hayır, o cindi – daha doğrusu Joe.

Ne saçma! Joe, gözü mor olandı. Neden aklı böyle karışmıştı ki?

O zaman bu odun kimdi? İki arkadaş birileri burnunu sokmadan sessizce iki kadeh içki içemeyecek miydi?

“Sen kimsin?” dedi, sessiz bir haysiyetle.

Yeni gelen kafasını çevirdi, sonra Joe’ya baktı. “O kim olduğumu biliyor,” dedi manalı manalı.

Joe onu yavaşça inceledi. “Evet,” dedi, “evet, sanırım biliyorum. İyi ama, ne halt etmeye buradasın? Ve neden planı bozmaya çalışıyorsun?”

“Uzun uzun açıklamaya vakit yok. Senin bildiğinden daha fazlasını biliyorum—bu nedenle de muhakemem seninkinden daha iyi. Geçitten geçmeyecek.”

“Ben hiçbir şey yapmayı kabul—”

Telefon çaldı.

“Aç şunu!” diye tersledi yeni gelen.

Bob emir tonuna itiraz etmek üzereydi, ancak etmemeye karar verdi. Çalan bir telefonu göz ardı etmek için gereken soğukkanlı mizaca sahip değildi.

“Alo,” dedi karşıdaki. “Bob Wilson’la mı görüşüyorum.”

“Evet. Kimsiniz?”

“Önemli değil. Yalnızca orada olduğundan emin olmak istedim. Orada olacağını tahmin etmiştim. Isınıyorsun evlat, ısınıyorsun.” Wilson bir kıkırdama ve ardından da telefonun kapanma sesini duydu. “Alo,” dedi. “Alo!” Anahtara birkaç kez bastı, sonra telefonu yerine koydu.

“Bu da neydi?” diye sordu Joe.

“Bir şey değil. Kötü espri anlayışı olan delinin teki.” Telefon tekrar çaldı. Wilson, “yine arıyor,” dedi ve ahizeyi kaldırdı.

“Bana bak, seni kuş beyinli maymun! Ben meşgul biriyim, bu da ankesörlü telefon değil.”

“Ama Bob!” diyen incinmiş bir kadın sesi duyuldu.

“Ha? Ah, Genevieve, sensin. Bak—Üzgünüm. Özür dilerim—”

“Bence de dilemen gerek!”

“Anlamıyorsun tatlım. Herifin biri telefonu işletiyordu, ben de seni o sandım. Seninle o şekilde konuşmayacağımı biliyorsun bebeğim.”

“Evet, konuşmamalısın. Özellikle de bana öğleden sonra söylediklerinden sonra; hani nasıl birbirimiz için yaratılmışız filan.”

“Ha? Bu öğlen mi? Bu öğlen mi dedin?”

“Evet. Ama senin şunun için aradım: Şapkanı dairemde unutmuşsun. Sen gittikten birkaç dakika sonra fark ettim ve burada unuttuğunu söylemek için aradım. Her neyse,” diye cilveli bir şekilde devam etti, “sesini tekrar duymak için bahane oldu.”

“Tabii, evet,” dedi otomatik bir şekilde. “Bak tatlım, bu konuda biraz kafam karıştı. Bütün gün sorunlarla boğuştum, ve hâlâ devam ediyor. Bu akşam görüşürüz ve ne olduğunu anlamaya çalışırız. Ama şapkanı benim dairemde unutmadığımı biliyorum—”

“Senin şapkan, şapşal!”

“Ha? A, tabii! Her neyse, bu akşam görüşürüz. Bay bay.” Telefonu aceleyle kapattı. “Tanrım,” diye düşündü, “bu kadın bir sorun haline geliyor. Halüsinasyonlar… İki misafirine döndü.”

“Pekâlâ, Joe. Sen hazırsan, ben de gitmeye hazırım.” Zaman zımbırtısından ne zaman ve neden geçmeye karar verdiğinden emin değildi, ama karar vermişti. Bu öteki herif zaten kim olduğunu sanıyordu ki bir adamın seçim özgürlüğüne müdahale ediyordu?

“Güzel!” dedi Joe rahatlamış bir sesle. “Sadece adımını at yeter. Yapman gereken başka bir şey yok.”

“Hayır, gitmiyorsun!” Bunu her yerden çıkan yabancı söylemişti. Wilson’la kapının arasına geçti.

Bob Wilson karşısına dikildi. “Bana bak! Buraya yolgeçen hanıymış gibi geliyorsun. Hoşuna gitmediyse, git kendini camdan at—Ben tam da bunu yapabilecek kişiyim. Gözün kesiyor mu?”

Yabancı uzanarak yakasından tutmaya çalıştı. Wilson bir yumruk salladı; ama pek iyi değildi. Yumruğu kağnı gibi gitmişti. Yabancı eğilerek sakındı ve yumruğunu ağzının ortasına indirdi—büyük, sert yumruğunu. Joe hızla, Bob’a yardıma koştu. Bir süre boyunca, herkes-tek şeklinde yumruklaştılar; Bob hevesli fakat etkisiz bir şekilde dövüşüyordu. Tutturabildiği tek yumruk, teorik olarak müttefiki olan Joe’ya gelmişti. Ama aslında üçüncü adama vurmaya çalışmıştı.

Yabancının Wilson’un suratına açık bir yumruk indirebilmesini bu hata sağladı. Çenesinden birkaç inç yukarıya isabet etmişti, ancak Bob’un halihazırda sersemlemiş hali de hesaba katılınca, partiyi terk etmesini sağlamaya yetti.

 

-ooo-

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►