edebiyat

Bir Zamanda Yolculuk Öyküsü: ‘Kendi Çizme Kayışlarından’ (Robert A. Heinlein)

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►

 

Astounding Dergisi, Ekim 1941 sayfa 16 (görsel: Hubert Rogers, rafeeqmcgiveron.com)

 

IV

Wilson gayet iyi ve dinlenmiş hissederek uyandı. Nedeninin bilmediği halde kendisini neşeli hissediyordu. Bir süre rahatlamış, gözleri kapalı bir şekilde uzanmaya devam ederek kafasını dinledi. Bugünün iyi bir gün olacağını hissediyordu. Ah, evet—o lanet tezi de bitirmişti. Hayır, bitirmemişti! Ürpererek doğruldu.

Etrafındaki tuhaf duvarlar, nerede olduğunu hatırlamasına yardımcı oldu. Ancak endişelenecek zamanı bulamadan—aslına bakılırsa, doğrulduğu anda, kapı genişledi ve Diktor içeri girdi. “Daha iyi misin?”

“Evet, daha iyiyim. Şu nedir sorabilir miyim?”

“Ona geleceğiz. Ama önce kahvaltı etmek ister misin?”

Wilson’un değerlendirme ölçeğinde, kahvaltı, hayatta kalmanın bir altında, ölümsüzlük fırsatının ise hemen üzerindeydi. Diktor onu başka bir odaya götürdü. Bu pencereleri olan, gördüğü ilk odaydı. Aslına bakılırsa, odanın yarısı açıktı; yeşil bir çayırın üzerine doğru uzanan bir balkon şeklindeydi. Yumuşak ve ılık bir yaz esintisi etraflarından geçti. Kahvaltılarını lüks içinde yaptılar, Roma tarzında; bu sırada Diktor da açıklamalarını yapıyordu.

Bob Wilson, açıklamaları normalde olacağı kadar yakından takip edemedi; çünkü dikkati yemek servisi yapan hizmetçi kızlar yüzünden dağılmıştı. İlki kafasının üzerinde meyve dolu büyük bir tepsiyle geldi. Meyveler bir harikaydı. Kız da öyle. Özellikle araştırmasına rağmen, kızda herhangi bir kusur bulamadı.

Üzerindeki kıyafet de araştırmaya fırsat veriyordu.

Önce Diktor’a gitti; zarif bir hareketle tek dizinin üzerine çöktü; tepsiyi kafasının üzerinden indirdi ve ona doğru uzattı. Diktor, küçük kırmızı bir meyve aldı ve eliyle kıza gitmesini işaret etti. Sonra kız, aynı hoş tavırla Bob’a da ikram etti

“Dediğim gibi,” diye devam etti Diktor, “Yüksek Varlıklar’ın nereden geldikleri veya Dünyadan ayrıldıktan sonra nereye gittikleri belli değil. Ben onların, Zaman’nın kendisine gittiklerini düşünme eğilimindeyim. Her halükârda, Dünyaya yirmi binyıldan uzun süre hükmettiler ve senin bildiğin şekliyle insan kültürü tamamen yok oldu. Senin ve benim için asıl önemli olan noktaysa, insan ruhunda bıraktıkları iz. Yirminci yüzyıl tarzında kararlı biri, buralarda aklına koyduğu herhangi bir şeyi başarabilir—Dinliyor musun?”

“Ha? Ah, evet, tabii. Affedersin, bu gerçekten harika bir kız.” Gözleri hâlâ kızın içinden geçerek kaybolduğu çıkışa doğru çevriliydi.

“Kim? Ah, evet. Sanırım öyle. Buradakilerin arasında öyle sıra dışı bir güzelliği var denemez.”

“Buna inanması zor. Bunun gibi bir kızla gayet iyi geçinirdim.”

“Hoşuna mı gitti? Pekâlâ, kız senindir.”

“Ha?”

“O bir köle. Buna sinirlenme. Doğaları gereği köleler. Eğer ondan hoşlandıysan, onu sana hediye edebilirim. Bu onu mutlu eder.” Kız tekrar odaya gelmişti. Diktor ona, Bob’a yabancı gelen bir dilde seslendi. “Adı Arma,” dedi ona doğru eğilerek, sonra da kıza kısaca bir şeyler söyledi.

Arma kıkır kıkır güldü. Yüzü hızla değişti ve Wilson’un oturduğu yere doğru hızla giderek, iki dizi üzerine çöktü ve başını eğdi; elleri önünde kavuşturulmuş bir halde duruyordu. “Alnına dokun,” dedi Diktor.

Bob söyleneni yaptı. Kız ayağa kalktı ve yanında uysalca beklemeye koyuldu. Diktor ona bir şeyler söyledi. Kafası karışmış gibi göründü, ama odadan ayrıldı. “Onu bilgilendirdim, ancak yeni durumundan bağımsız olarak, onun kahvaltı servisine devam etmesini istediğini söyledim.”

Yemek servisi devam ederken, Diktor da açıklamalarına devam ediyordu. Bir sonraki yemek servisi Arma ve başka bir kız tarafından daha yapılmıştı. Bob ikinci kızı görünce alçak sesle ıslık çaldı. Diktor’un ona Arma’yı vermesi konusunda biraz aceleci davrandığını fark etti. Ya bu çağda güzellik standartlarının inanılmaz derece yükseldiğine, ya da Diktor’un hizmetçilerini seçmek için büyük zahmetlere girdiğine kanaat getirdi.

“—bu nedenle,” diyordu Diktor, “Zaman Geçidi’nden bir an önce geri dönmen gerekiyor. İlk görevin, diğer adamı buraya geri getirmek. Sonra senden yerine getirmeni istediğim bir şey daha olacak ve sonra ihtiyacımız olan her şeye sahip olmuş olacağız. Ondan sonra sen ve ben her şeyi paylaşacağız. Ve paylaşacak çok şey var, ben—Dinlemiyorsun!”

“Tabii ki dinliyorum, patron. Söylediğin her kelimeyi duydum.” Çenesini sıvazladı. “Peki, kullanabileceğim bir jiletin var mı? Tıraş olmak istiyorum.” Diktor alçak sesle iki dilde küfretti. “Gözlerini o karılardan ayır ve beni dinle! Yapmamız gereken işler var.”

“Tabii, tabii. Bunu anlıyorum—ve ben bunun için doğru kişiyim. Ne zaman başlıyoruz?” Wilson bir süre önce kararını vermişti—aslına bakılırsa, Arma elinde meyve tepsisiyle girdikten hemen sonra. Kendisini harikulade bir rüyaya görüyor gibi hissediyordu. Eğer Diktor’la işbirliği yapmak rüyanın devam etmesini sağlayacaksa, sorun yoktu. Akademik kariyerin canı cehenneme!

Her neyse, Diktor’un tüm istediği başladığı yere geri dönmesi ve başka bir adamı Geçitten geçmesi için ikna etmesiydi. Başına gelebilecek en kötü şey, yirmini yüzyılda kalmaktı. Kaybedecek neyi vardı ki?

Diktor ayağa kalktı. “Hadi başlayalım,” dedi kısaca, “dikkatin tekrar dağılmadan önce. Beni takip et.” Wilson peşinde, hızlıca ilerlemeye başladı.

Diktor onu Geçit Salonu’na götürdü ve durdu. “Bütün yapman gereken,” dedi, “Geçide adım atmak. Kendini tekrar kendi zamanında, kendi odanda bulacaksın. Oradaki adamı Geçitten geçmeye ikna et. Ona ihtiyacımız var. Sonra, sen de geri dön.”

Bob tek elini kaldırarak baş parmağı ve işaret parmağını bir araya getirdi. “Çantada keklik patron. Olmuş bil.” Geçide girmek için ilerledi.

Diktor, “Bekle!” diye emretti. “Zaman yolcuğuna alışkın değilsin. Seni uyarıyorum, geçtiğin zaman büyük bir şok yaşayacaksın. Şu diğer adam—onu tanıyorsun.”

“Kimmiş?”

“Sana bunu söylemeyeceğim, çünkü anlayamazsın. Ama onu gördüğünde anlayacaksın. Sadece şunu aklında tut—Zamanda yolculukla ilişkili çok garip paradokslar vardır. Başına gelecek hiçbir şeyin seni durdurmasına izin verme. Dediklerimi yaparsan, sorun yaşamazsın.”

“Paradokslar beni endişelendirmiyor,” dedi Bob kendinden emin bir şekilde. “Hepsi bu mu? Ben hazırım.”

“Bir dakika.” Diktor yükseltilmiş kürsünün benzeri yapının arkasına geçti. Kısa bir süre sonra yandan kafası göründü. “Ayarları yaptım. Tamamdır. Geç!”

 

-ooo-

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►