edebiyat

Bir zamanda yolculuk klasiği: ‘Project Mastodon’ (Clifford D. Simak)

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►

Bölüm II

Başkan Wesley Adams ve Devlet Bakanı John Cooper, Mamutya’nın başkentinde bir ağacın altında, somurtarak tam yetkili büyükelçinin dönmesini bekliyorlardı.

Farklı isimlerle aynı zamanda Ticaret Bakanı, Hazine Bakanı ve Savaş Bakanı da olan Cooper, “Sana diyorum Wes,” dedi, “bu yaptığımız delilik. Ya Chuck geri dönemezse? Onu hapse tıkabilirler ya da helikopterdeki zaman birimine bir şey olabilir. Biz de onunla gitmeliydik.”

“Kalmak zorundaydık,” dedi Adams. “Eğer korumak için yakınında olmasaydık bu kampın ve malzemelerin başına neler geleceğini biliyorsun.”

“Bize sorun çıkaran tek şey şu ihtiyar mamut. Tekrar gelirse, bir tava alıp göğsüne indireceğim.”

“Tek sebep o da değil,” dedi Başkan Adams, “bunu sen de biliyorsun. Bu devleti yarattığımıza göre artık terk edip gidemeyiz. Mülkiyetini elimizde tutmamız gerekiyor. Yalnızca bir tane bayrak dikip, bizim olduğunu söylemek yeterli değil. Burada ikamet ettiğimizi kanıtlamamız gerekebilir. Eski arazi kanunları gibi, anlıyor musun?”

“Eğer helikoptere bir şey olursa,” diye homurdandı Bakan Cooper, “burada ikamet edeceğimize şüphe yok.”
“Sence yapacaklar mı, Johnny?”

“Kim, ne yapacak mı?”

“Birleşik Devletler. Sence bizi tanıyacaklar mı?”

“Kim olduğumuzu öğrenirlerse, hayır.”

“Benim korktuğum şey de bu.”

“Chuck onları yola getirecektir. O bir kediyi postunu çıkarıp vermesine ikna edebilir.”

“Bazen bu konuda yanlış hareket ediyoruz gibi geliyor. Chuck olayları uzun vadeli görebiliyor tabii, sanırım yapılması gerekeni yapıyoruz. Ama belki de yapmamız gereken, çabuk ve kârlı bir şeyler yapıp buradan sıvışmak. Kişi başı on bin dolardan av partileri düzenleyebiliriz, ya da bir film şirketine kiralarız.”

“Bizi bağımsız bir ulus olarak tanımalarını sağlayabilirsek,” dedi Cooper, “tüm bunları yasal bir şekilde ve tam koruma altında yapabiliriz. Eğer bir karşılıklı savunma antlaşması yapabilirsek, kimse bize düşmanca yaklaşmaya da cesaret edemez, çünkü gidip Sam Amcaya zırlayabiliriz.”

“Söylediklerinin hepsi doğru,” diye teslim etti Adams, “ama bize soruları olacak. İş sadece Washington’a gidip tanınma elde etmek değil ki. Bizim hakkımızda bilgi isteyecekler; mesela nüfusumuz hakkında. Ya Chuck onlara toplam nüfusumuzun üç kişi olduğunu söylemek zorunda kalırsa?”

Cooper kafasını salladı. “O, böyle bir cevap vermezdi, Wes. Ya sorudan sakınırdı, ya da diplomatik bir laf salatasıyla cevap verirdi. Sonuç olarak, yalnızca üç kişi olduğumuzdan nasıl emin olabiliriz ki? Bütün bir kıtayı ele geçirdik, unuttun mu?”

“Kuzey Amerika’da başka insan olmadığını sen de biliyorsun Johnny. Bilim insanları Aysa’dan buaya göçleri en fazla 30,000 yıl geri götürüyorlar. Buraya daha kimse gelmedi.”

“Belki de başka şekilde hareket etmeliydik,” dedi Cooper düşünceli bir şekilde. “Belki de, sadece kıtayı değil, bütün Dünya’yı kendimizin ilan etmeliydik. Bu şekilde oldukça kalabalık bir nüfusumuz olduğunu iddia edebilirdik.”

“O da işe yaramazdı. Şimdiki haliyle bile önceki emsallerin ötesine geçtik. Eski kaşifler genellikle belli su havzalarını filan talep ediyorlardı. Yani, bir nehir bulup, onun yayıldığı arazide hak iddia ediyorlardı. Koca kıtaları kapmaya çalışmıyorlardı.”

“Ama bunun nedeni hiçbir zaman tam olarak ne bulduklarını bilmemeleriydi,” dedi Cooper. “Biz biliyoruz. Geçmiş bilgilerin sağladığı avantaj diyebilirsin.”

Ağaca yaslandı ve topraklara baktı. Güzel bir yer, diye düşündü—geniş otlaklar ve küçük koruların bulunduğu alçak tepeler, orman kaplı, on millik nehir vadisi. Ve baktığın her yönde, otlayan mamut sürüleri, dev bizonlar ve vahşi atlarla, daha az sayıdaki dağınık hayvanlar.

Büyük ihtimalle daha genç bir rakibi tarafından sürüden kovalanmış yalnız kurt İhtiyar Buster, baş belası mamut, çeyrek mil ötede bir korunun kenarında dikiliyordu. Sallana sallana, önce bir ayağını, sonra diğer bir ayağını kaldırarak kağnı gibi ilerlerken, amaçsız bir şekilde öne eğdiği kafasındaki hortumunu bir uzatıyor, bir çekiyordu.

Herif yaşlı ve yalnız, dedi Cooper kendi kendine. Bu yüzden ortalıkta sahipsiz bir köpek gibi dolanıyordu-ancak evcilleştirilebilmek için fazla büyük ve büyük ihtimalle sinirliydi.

Akşamüstü güneşi keyifli bir şekilde ılıktı ve hava, Cooper’a öyle görünüyordu ki, şimdiye kadar solmuş olduğu en temiz havaydı. Tüm bunları düşününce, burası gayet hoş bir yerdi; Pazar pikniği veya kamp gezisi yapmak için ideal bir mekân.

Esinti, Mamutya ulusal bayrağının, çadırın önündeki bayrak direğinde dalgalanması için ancak yeterliydi – yeşil bir arazide şahlanmış kırmızı bir mamut.

“Biliyor musun Johnny,” dedi Adams, “beni çok endişelendiren bir şey var. Eğer hak iddiamızı, eski emsalleri üzerine kuracaksak, amacımızdan uzaklaşmış olabiliriz. Eski kaşifler, keşiflerini her zaman kendi ulusları veya kralları adına yapmışlardır, kendileri için değil.”

“Temel ilkeler tamamen farklıydı,” dedi Cooper ona. “O zamanlarda kimse kendisi için bir şey yapmıyordu. Herkes bir başkasının koruması altındaydı. Kaşifler ya devletleri tarafından krallık sözleşmeleri ve tescilleriyle finanse ediliyor ya da sponsor buluyorlardı. Bizim durumumuzda bu farklı. Bizimki özel bir girişim. Sen zaman birimini akıl ettin ve ürettin. Üçümüz helikopter için paralarımızı birleştirdik. Tüm giderlerimizi kendi cebimizden ödedik. Kimseden tek kuruş almadık. Bulduğumuz şeyler bize ait.”

“Umarım haklısındır,” dedi Adams; rahatlamamıştı.

İhtiyar Buster korudan çıkmış ve temkinli bir şekilde kampa doğru geliyordu. Adams tüfeği aldı ve kucağına koydu.

“Bekle,” dedi Cooper keskin bir şekilde. “Belki yalnızca blöf yapıyordur. Onu yere serersek yazık olur; tatlı bir ihtiyar.”

Adams tüfeği biraz kaldırdı.

“Ona üç adım daha tanıyorum,” dedi. “Artık bana gına getirdi.”

Aniden tam tepelerinde, havada bir gürültü koptu. İkisi birden ayağa fırladılar.

Cooper, “Bu Chuck!” diye bağırdı. “Geri döndü!”

Helikopter, kampın üzerinde yarım daire çizdikten sonra hızlıca indi.

Korkuyla bağıran ihtiyar Buster, ot kaplı tepenin uzak tarafında doğru ilerleyerek küçülen bir nokta haline gelmişti.

 

-ooo-

 

◄ Bir önceki bölüm Bir sonraki bölüm ►