felsefe

Soren Kierkegaard Kimdir? (The School of Life) | Video

 

The School of Life bu videosunda Soren Kierkegaard’ın yaşamını ve düşüncelerini inceliyor.

 

İyi seyirler…

 

-oo-

 

Soren Kierkegaard; zeki, kederli, kaygı dolu ve genelde müthiş komik Danimarkalı 19. yüzyıl filozofuydu. 22 kitap yazdı ve bunlardan 3’ü onun ününü hâlâ devam ettiriyor.

1813 yılında, Kopenhag’da, son derece varlıklı bir ailenin 7 çocuğunun en küçüğü olarak doğdu. Çocukluğundan itibaren etrafında sürekli ölümler gördü ve bütün kariyeri boyunca bu onun takıntısı oldu; bir anlamda tek konusu buydu. Son derece zayıf bir bünyesi vardı ve ayrıca 22 yaşına gelene kadar biri hariç bütün kardeşleri ölmüştü.

Bu onu 15 yıl süren hummalı bir kitap yazma sürecine itti. 1843 yılında tek bir günde en az 3 çalışma yayınladı. Para için yazmıyordu; kendini kurtarmaya çalışıyor ve insanlığı düşünüyordu. 42 yaşına kadar gelebildi ve çok acı veren bir omurga hastalığından öldü.

Kierkegaard “Ya/Ya da” ve “Korku ve Titreme” adlı kitaplarında, her şeyden önce uyanmamız ve rahat duygusal yanılsamaları bırakmamız gerektiğini söyler. Sistematik bir biçimde modern hayatın temellerine saldırır: Aileye güvenmek, işimize güvenmek, aşka bağlanmak genel anlamda hayatın bir anlamı ve amacı olduğu inancımızı eleştirir.

Düşmanları türlü maskeler takan kendini beğenmiş tiplerdir, özellikle de, varlıklı Danimarka üst burjuvazisi ve örgütlü Danimarka kilisesi üyeleri.

Şöyle demiştir: “Büyüyüp gözlerimi açtım ve gerçek dünyayı görünce gülmeye başladım ve hâlâ gülüyorum. Hayatın anlamının geçim sağlamak olduğunu gördüm, hayatın amacı; yüksek mahkemede yargıç olmaktı; aşkın en müthiş ve eğlenceli yanı; zengin bir kızla evlenmekti, çoğunluğa göre bu akıllıca bir şeydi, utku; nutuk atmak demekti, cesaret; on dolar ceza yeme riskini göze almaktı içtenlik; bir yemekten sonra ‘bir şey değil-afiyet olsun’ demekti ve tanrı korkusu da; yılda bir kez ayine gitmekti. İşte ben bunları görünce güldüm.”

Kierkegaard özellikle 19. yüzyılın aşk anlayışı konusunda alaycıydı. Bu yeni icat “tutkulu evlilik ideolojisine” göre, evlilikten sağduyulu bir birleşme amaçlanıyor ve kişilerin aşkı büyük bir heyecanla yaşayacağı varsayılıyor, ve aynı zamanda da evlilik uzun süreli ve istikrarlı olacak deniyordu.

Ancak Kierkegaard, romantik bir kahkaha ile bir evliliğin bütünleşebileceği fikri ile dalga geçti. Yani hem tutku hem seks aynı zamanda da çocuklar, istikrar ve rutin işler bir arada nasıl olacaktı? O her iki şeye de saygılıydı ancak bu ikisini bir arada yaşayabileceğimize inanmıyordu -yani devletin ve komşuların kutsadığı mutlu evlilikte.

Onun inançları yaşadığı aşk acılarıyla şekillendi. Regine Olsen adında, 18 yaşındaki güzel ve yetenekli bir kıza aşık oldu ancak onunla sonsuza kadar yaşamaya çalışmasının kendini ona çeken aşkı öldürmek anlamına da geleceğini anlayınca nişanı bozdu.

Kierkegaard ne yana baksa kabul edilemez uyumsuzluklar ve imkânsız seçimler görür. “Ya/Ya da” adlı kitabında unutulmaz patlamasını yapar: “Onunla evlenirsen pişman olursun. Evlenmezsen de pişman olursun. Evlen ya da evlenme, her iki durumda da pişman olacaksın. Dünyanın aptallıklarına gülersen pişman olursun. Bunlara ağlarsan da pişman olursun. Kendini asarsan pişman olursun. Asmazsan da pişman olursun. İster as kendini, ister asma, her iki durumda da pişman olacaksın. Baylar, bütün felsefelerin özü budur.”

Kahkahadan bahsetmesi tesadüf değildir; Kierkegaard’ın felsefesinin anahtarıdır. Hayatın dehşetine karşı verilebilecek tek zekice taktik karşılık ona küstahça gülmektir. Filozoflar mizahı nadiren ciddiye alır.

Kierkegaard genelde “Varoluşçuluk” felsefe hareketinin kurucusu olarak kabul edilir, çünkü onun eserlerinde daha sonraki Sartre, Camus ve Heidegger gibi düşünürlerin ilgilendiği bütün konular vardır.

Varoluşçuları büyüleyen kitabı 1844 yılında basılan “Kaygı Kavramı” dır. Bu kitapta bugün kullandığımız angst (endişe) kelimesini yeni bir kelime olarak sunar. Bu kavram, karşı karşıya kaldığımız seçeneklerin çokluğunu fark edip, diğer taraftan bunlardan birini nasıl akıllıca seçebileceğimizi de pek bilemediğimizde yaşadığımız duyguyu anlatır.

Kierkegaardın yazdığı gibi, “Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ancak ileri doğru yaşanmak zorundadır.” Sürekli bu endişeyi yaşıyor olmamız hayatın anayasasında mutsuzluk olduğu anlamına gelir. Şöyle yazmıştır: “Konuyu ciddiyetle düşünen herkes şunu dediğimde haklısın diyecektir: Bir insanın tamamen ve her bakımdan hoşnut olması imkânsızdır, hattâ bütün ömründe, kesintisiz yarım saatliğine bile hoşnut olamaz. Hepimiz dünyaya ağlayarak geliriz. Dünyaya ne zaman gelmek istediğimizi kimse sormaz, ne zaman gitmek istediğimizi de. Hayat ne kadar boş ve anlamsız ; bir insanın üzerine üç kürek toprak atıp gömüyor, arabadan iniyor, arabaya geri biniyor ve birbirimizi hâlâ yeterli yaşayacak ömrümüz kaldığı için teselli ediyoruz. Fakat üçle on arasında ne kadar fark var ki; neden bu işi hemen halletmeyelim?”

Daha sonraki “İsa” eserinde Kierkegaard çok daha kesin bir cevap ileri sürdü. Kierkegaard, örgütlü Danimarka kilisesi Hristiyanlığından tiksinirdi, ancak babasının çocukken onu öğrettiği İncil’deki yalın hakikatlere hayrandı. Ona göre Hristiyanlık neredeyse cahilce bir basitlikle teolojiye teslim olmuş bir dindi: İnsan İsa için ölmeye hazır olmalı, bütün dünyevi şeylerden vazgeçmeli ve bütün insanları kardeşi gibi sevmeli.

Kierkegaard Hristiyanlığa olan bağlılığını mantıklı argümanlarla haklı göstermekle ilgilenmiyordu; bunun yerine, şimdilerde ünlü olan keskin bir şeyi tavsiye etti “iman sıçraması”. İnsan, tanrının varlığını ufacık aklıyla ispat etmeye kalkışmamalıydı; kusurlu olan mantığı ve aklını kapatıp tanrının her şeyin çözümü olduğu fikrine sıçrama yapmalıydı.

“İman sahibi olmak, aklını kaybetmek ve Tanrıyı kazanmaktır” dedi.

Marksist komünistler gibi Kierkegaard’ın da insan olmanın sorunlarına önerdiği çözümler, hastalıklarımızı teşhisindeki isabetin yanında cılızdı ve inandırıcı değildi; o sıçramayı pek azımız yapıyoruz. Ancak Kierkegaard insan olma halini ele aldığı o güzel, acımtırak ve iğneleyici bakış açısıyla dikkatimizi hak ediyor.

O, bizi dünyanın kötü şekilde hayal kırıklığına uğrattığı, normalde bizi ayakta tutan duygularımızın yanılsamalarına yenilip içine düştüğümüz karanlıkları çok iyi anlayan bir arkadaşa ihtiyacımız olduğu zamanlarda yönelebileceğimiz, onları dağıtacak az sayıdaki filozoftan biridir.

 

-oOo-