edebiyat

Bir zamanda yolculuk klasiği: ‘Project Mastodon’ (Clifford D. Simak)

 

 

Bir sonraki bölüm ►

 

MAMUT PROJESİ

 

Yazan: Clifford D. Simak
Orijinal adı: Project Mastodon
Galaxy Science Fiction, Mart 1955

 

Bölüm I

Protokol Başkanı, “Bay Hudson — Ee — Mamutya’dan,” dedi.

Dışişleri Bakanı elini sıktı. “Sizinle tanıştığımıza sevindim, Bay Hudson. Anladığın kadarıyla burada birkaç defa gelmişsiniz.”

“Bu doğru,” dedi Hudson. “Adamlarınızı ciddi olduğum konusunda ikna etmekte zorlandım.”

“Peki, ciddi misiniz, Bay Hudson?”

“Bana inanın, efendim, sizi kandırmaya çalışmıyorum.”

“Peki bu Mamutya,” dedi bakan, masanın üzerindeki haritaya uzanıp, parmağıyla üzerine bastırırken. “Kusuruma bakmayın ama, burayı hiç duymadım.”

“Yeni bir ülke,” diye açıkladı Hudson, “ama gayet meşru. Anayasamız, demokratik bir hükümetimiz, usulüne göre atanmış yetkililerimiz ve kanunnamelerimiz var. Özgür ve barışsever bir halkız; ayrıca elimizde büyük miktarda doğal kaynaklar mevcut, bir de—”

Bakan, “Efendim, lütfen,” diye araya girdi, “tam olarak nerede olduğunuzu söyleyebilir misiniz?”

“Teknik olarak, sizin en yakın komşunuzuz.”

Protokol başkanı, “Ama bu çok saçma!” diye patladı.

“Hiç de değil,” diye ısrar etti Hudson. “Eğer bana bir saniye izin verirseniz Bay Bakan, gayet geçerli kanıtlarım var.”

Protokol başkanının elini bileğinden itti ve masaya doğru ilerleyip, yanında getirdiği dosyayı masaya yerleştirdi.

“Devam edin Bay Hudson,” dedi Bakan. “Neden hepimiz oturup bu konuyu konuşurken biraz rahatlamıyoruz?”

“Referans belgem sizde sanıyorum. Buraya bir teklifte—”

“Elimde Wesley Adams adında birinin imzaladığı bir doküman var.”

“Kendisi bizim ilk başkanımız,” dedi Hudson. “Bizim George Washington’umuz diyebiliriz.”

“Ziyaretinizin amacı nedir, Bay Hudson?”

“Diplomatik ilişkiler kurmak istiyoruz. Bunun iki tarafın da ortak kazancına olacağını düşünüyoruz. Ne de olsa, biz, sizin politikalarınız ve amaçlarınıza son derece saygılı bir kardeş ülkeyiz. Ticari anlaşmaları görüşmek istiyoruz ve Dört Nokta Yardımı için de müteşekkir oluruz.”

Bakan gülümsedi. “Doğal olarak. Kim olmazdı ki?”

“Karşılığında bir teklifte bulunmaya hazırız,” dedi Hudson sertçe. “Öncelikle, sığınma hakkı verebiliriz.”

“Sığınma hakkı mı?!”

“Benim gördüğüm kadarıyla,” dedi Hudson, “uluslararası gerginliklerin güncel durumunda, güvenilir bir sığınma hakkı burun kıvrılacak şey değil.”

Bakan taş kadar soğuk bir şekilde, “Ben aşırı derecede meşgul bir insanım,” dedi.

Protokol başkanı Hudson’un kolunu sıkıca kavradı. “Gitme vakti.”

 

-oo-

 

General Leslie Bowers, bakanlığı aradı ve bakanı bağlamalarını istedi.

“Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm, Herb,” dedi “ama danışmak istediğim bir şey var. Belki yardımcı olabilirsin.”

“Yardımcı olabilirsem sevinirim.”

“Burada, Pentagon’da, ortalarda dolaşan bir adam var; benimle görüşmeye çalışıyor. Görüştüğü tek kişinin ben olduğumu söylüyor, ama nasıldır bilirsin.”

“Kesinlikle.”

“Adı Hudson, ya da öyle bir şey.”

“Daha bir saat filan önce buradaydı,” dedi bakan. “Biraz kaçık bir tip.”

“Ayrıldı mı?”

“Evet. Tekrar geleceğini de sanmıyorum.”

“Kendisine nasıl ulaşabileceğin konusunda bilgilendirdi mi?”

“Hayır, sanmıyorum.”

“Sana nasıl biri gibi geldi? Yani, onun hakkında nasıl bir izlenim edindin?”

“Söyledim ya. Kaçık.”

“Sanırım öyle. Albaylardan birine beni tedirgin eden bir şey söylemiş. Hiçbir şeyi atlayamayız, biliyorsun—Kirli Oyunlar Departmanı’nında olmaz. Kaçık bile olsa, bugünlerde bir araştırmak gerekiyor.”

“Siyasi sığınma teklif etti,” dedi bakan sinirli bir şekilde. “Bunu düşünebiliyor musun?”

“Sanırım herkesi turluyor,” dedi general. “Atom Enerjisi Komisyonu’na da gitmiş. Onlara nerelerde büyük uranyum yataklarını olduğunu bildiğine dair bir hikâye anlatmış. Sana geldiğini de bana AEK’tekiler söyledi.”

“Böyleleri bize sürekli geliyor. Genelde bir şekilde onlardan kurtuluyoruz. Bu Hudson ortalamadan biraz daha iyi çıktı. Benimle görüşmeyi başardı.”

“Albaya, istediğimiz yere, hatta potansiyel düşman topraklarına bile gizli üsler kurabilmemizi sağlayacak bir planı olduğunu söylemiş. Bunun delice göründüğünü biliyorum…”

“Unut gitsin, Les.”

“Sanırım haklısın,” dedi general, “ama bu fikir beni etkiledi. O Demir-Perde-suratlarının alacağı şekli düşünebiliyor musun?”

 

-oo-

 

Zavallı, korku içindeki devlet memuru, dosyayı, etrafına her an bir komploya kurban gidecek gibi bakışlar atarak FBI’a getirdi.

“Caddenin ilerisindeki bir barda buldum,” dedi onunla ilgilenen kişiye. “Oraya yıllardır giderim. Bunu oradaki masada buldum. Bunu orada unutmuş olması gereken kişiyi de gördüm; sonra onu bulmaya çalıştım, ama bulamadım.”

“Kimin bıraktığını nasıl bilebiliyorsunuz?”

“O bırakmıştır diye düşündüm. Ben geldiğimde o kalkıyordu, içerisi biraz karanlık olduğu için dosyayı fark etmem biraz vakit aldı. Ben her gün aynı masaya otururum; Joe geldiğimi görünce bana her zamankinden getirir, ve—”

“O adamı, her zaman oturduğunuz masadan kalkarken mi gördünüz?”

“Evet.”

“Sonra da dosyayı fark ettiniz.”

“Evet efendim.”

“Bunun onun olduğunu düşünerek adamı bulmaya çalıştınız.”

“Tam olarak öyle yaptım.”

“Ama ona baktığınız sırada, o ortadan kaybolmuştu.”

“Evet, öyle oldu.”

“Şimdi, lütfen söyleyebilir misiniz—bunu neden buraya getirdiniz? Neden adamın geri dönüp alabilmesi için işletmeye teslim etmediniz?”

“Şöyle oldu efendim. Bir iki kadeh bir şey içmiştim ve bu sırada dosyada ne olduğunu düşünüyordum. En sonunda bir göz attım ve—”

“Ve buraya, bize getirmeye karar verdiniz.”

“Doğdu. Şey olduğunu gördüm—”

“Bana ne gördüğünüzü söylemeyin. Adınızı ve adresinizi verim ve bununla ilgili bir şey söylemeyin. Bizi düşünmüş olduğunuz için müteşekkiriz, ancak bir şey söylememiş olmanızı tercih ederiz.”

Memur, “Kelime ‘Anne’ ,” diyerek olayın ciddiyeti hakkında karşısındakini temin etti.

 

-oo-

 

FBI, Smithsonian paleontoloji uzmanı Dr. Ambrose Amberly’ye telefon açtı.

“Elimizde bir göz atmak isteyeceğinizi düşündüğümüz bir şey var profesör. Bir sürü film şeridi.”

“Zevkle. Elimdeki işleri bitirir bitirmez geleceğim. Hafta sonuna doğru, nasıl?”

“Bu iş çok acil, Doktor. Görüp göreceğiniz en lanet şey. Kocaman, kıvırcık filler ve dişleri boyunlarına kadar uzanan kaplanlar. Ayı boyunda bir kunduz var.”

“Sahtedir,” dedi Amberly iğrenerek. “Kurnaz dekorlar. Kamera açıları.”

“Biz de ilk başta öyle düşündük, ama dekor yok, kamera açısı yok. Bu olabileceği kadar gerçek.”

“Hemen yola çıkıyorum,” dedi paleontolog telefonu kapatırken.

 

-oo-

 

Kendini beğenmiş ukala dedikodu köşesi: Pentagon’da uçan dairelerin modası geçti. Artık ağır topların ilgilendiği başka bir konu var…

 

-ooo-

 

Bir sonraki bölüm ►