bilim

Hayvanat Bahçesi Hipotezi Nedir? (John A. Ball)

 

Hayvanat Bahçesi Hipotezi

 

Yazan: John A. Ball
Orijinal adı: The Zoo Hypothesis, 1973

 

Dünya dışı zeki yaşam evrende sıkça bulunuyor olabilir. Bu tür yaşamın bizimle etkileşime geçme konusundaki görünürdeki başarısızlığı, bizi bir vahşi yaşam alanının veya bir hayvanat bahçesinin parçası olarak bir kenara koydukları hipotezi ile anlaşılabilir.

 

GİRİŞ

Çağımızın en ilginç bilimsel problemi, dünya dışı zeki yaşamın varlığı ile ilgilidir. Aşağıda özetlenen argümanlar, zekânın galaksimiz çapında pek çok gezegende var olduğuna ve bizimkinden çok daha eski olduklarını işaret etmektedir. Problem hem kuramsal hem de deneysel çalışmaların konusu olmuş (bakınız, Oparin ve Fesenkov, 1960; Cameron, 1963; Shklovskii, ve Sagan, 1960; Sagan, 1973; ve diğer kaynaklar) ve bu konudaki anlayışımız geçtiğimiz on yıl kadarki süre boyunca kesinlikle hızlı bir şekilde ilerlemiştir. Bununla birlikte problemin, kısmen bizimkinden çok daha yaşlı bir uygarlığın nasıl olabileceğini anlamayı gerektirdiği için aşırı derecede zor olduğu ortaya çıkmıştır. Birkaç on yıl sonraki kendi gelişimimizi önceden tahmin etmek dahi zorken, bizden on yıllarca değil, belki de çağlarca ilerideki diğer uygarlıklar hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmaktayız.

Dünya dışı zeki yaşamla ilgili günümüzde popüler olan fikirler arasında, “onların” bizimle iletişim kurmaya çalıştıkları düşüncesinin çok sayıda taraftarı bulunuyor (bakınız, örneğin, Drake, 1963). Bu düşüncenin doğru olması bana olasılık dışı görünüyor ve aslına bakılırsa, hayvanat bahçesi hipotezi bu fikrin karşı-tezidir.

 

BAŞLANGIÇ ÖNERMELERİ

Dünya dışı yaşam problemine ait tartışmaların çoğunda üç hipotez veya başlangıç önermesi kullanılır. Bu önermeler, aşağıda kaynaklarına ve literatüre yapılan göndermelere değinilerek tartışılmıştır. Tartışma kısa olmasına rağmen, bu önermeler aslında kritiktir ve herhangi bir tanesinin yanlış olduğu kanıtlanırsa, hayvanat bahçesi hipotezi çöker.

A. Koşulların yaşamın varlığına ve evrimine uygun olduğu her durumda, yaşam ortaya çıkacaktır. Yaşamın, gerekli maddelerin yeterli süre boyunca uygun koşullar altında kaldığı her durumda ortaya çıkan bir kimyasal reaksiyon olarak görülmesi gerekir. Bu yargı halihazırdaki bilgilerimizin ciddi bir ekstrapolasyonudur. Aslına bakılırsa, bunun karşıt hipotezi olan, yaşamın ideal koşullar altında dahi istatistiksel olarak olasılık dışı olduğu da öne sürülmüştür (örneğin, Tomes, 1971 tarafından). Mars veya Venüs’te keşfedilecek ilkel yaşam muhtemelen bu sorunun cevabı olacaktır. Şu anki biyokimya anlayışımız önerme A’yı destekler görünmektedir.

B. Yaşamın var olabileceği pek çok yer mevcuttur. Gezegenler evrende muhtemelen oldukça yaygındır. Tüm yıldızların %20 kadarının gezegenleri olabilir ve bu gezegenlerin %10 kadarının yaşamın ortaya çıkabileceği yüzeyleri bulunabilir. (Ancak Oparin ve Fesenkov, 1960, yalnızca 105 veya 106 yıldızdan birinde yüzeyi yaşama uygun olan bir gezegen bulunduğu fikrindedir. Ayrıca bakınız, Hoerner, 1963) Bu ifade aynı zamanda şu an için bildiklerimizden daha fazlasını temsil etmektedir; Güneş dışında hiçbir yıldızın Yeryüzü ile kıyaslanabilecek gezegenleri olduğu kesin bir şekilde bilinmemektedir. Birkaç diğer yıldız etrafında gezegen olabilecek nesneler keşfedilmiştir (bakınız, Shklovskii ve Sagan, 1966, Bölüm 11; Huang, 1963; ve van de Kamp, 1969), ancak bu nesneler Yeryüzüne göre çok büyüktür. Yıldızların etrafındaki Yeryüzüyle kıyaslanabilecek gezegenlerin çoğu mevcut yöntemlerle tespit edilememektedir. Güneş Sisteminin eşsiz olduğu şeklindeki karşıt tez Jeans (1929, Bölüm XVI) tarafından düşünülmüş ancak günümüzde terk edilmiştir (Mevcut görüşlerin bir özeti için örneğin, bakınız, Levin, 1964).

C. “Onların” farkında değiliz.

 

ORADA KİM VAR?

Galaksimizin tamamında herhangi bir yerde gelişim seviyesi bizimkiyle kıyaslanabilir bir uygarlığın bulunması istatistiksel olarak olası değildir. Belki de Yeryüzünden birkaç milyon yıl öncekilerle kıyaslanabilecek ilkel yaşam biçimleri bulmayı ya da belki Yeryüzünde birkaç milyon yıl sonra var olacaklara benzer(!) çok ileri yaşam biçimleri bulmayı bekliyoruz. Bir medeniyetin teknolojik evrimini tanımlayan olasılıkların üç genel kategorisi bulunuyor:

(1) Yıkım (içten veya dıştan).

(2) Teknolojik durgunluk.

(3) Sanki-sürekli teknolojik ilerleme.

FİG. 1. Bu, organizmanın kendisinin ya da medeniyetinin çevreyi kontrol etme kabiliyeti, çok yönlülüğü ve yeteneği açısından tanımlanan en üst gelişim düzeyinin bir temsildir. Geleceğimizle ilgili çeşitli ekstrapolasyonlar metinde tartışılmıştır.

Aynı zamanda başka karışık olasılıklar da mevcuttur, örneğin kısmi yıkım ve yeniden inşa veya şaşırtıcı derecede popüler olan sonlu-yaşam süresi fikri gibi. Bu olasılıklar Fig. 1’de diyagram üzerinde, kendi geleceğimizin ekstrapolasyonuna vurgu yapılarak gösterilmiştir. Tüm uygarlıkların belli oranlarda bu olasılıkları takip ediyor olmaları olasıdır. Ancak, Yeryüzündeki medeniyetler ile benzetme kurmak, teknolojik gelişimin gerisinde kalan uygarlıkların eninde sonunda yutulacağını, yok olacağını, evcilleştirileceğini veya belki de asimile olacağını göstermektedir. Bu nedenle, bir anlamda evrenin kontrolü ellerinde olacağı için, genel anlamda yalnızca teknolojik olarak ileri medeniyetleri göz önünde bulundurmamız gereklidir.

Teknolojik ilerleme, kişilerin kendi çevrelerini kontrol altına alma yetilerinin artışı olarak tanımlanabilir. Bizler, şu anki teknoloji seviyemizde bile, Yeryüzünde fillerden virüslere neredeyse her şeyi etkiliyoruz. Ancak sahip olduğumuz gücü her zaman kullanmıyoruz. Bazen, diğer türlerin (veya diğer uygarlıkların) doğal olarak gelişmelerine izin verildiği, yani insanlarla çok az etkileşime girdikleri, doğal yaşam alanları, yaban hayatı koruma alanları veya hayvanat bahçeleri oluşturuyoruz. İdeal hayvanat bahçeleri (veya doğal yaşam alanı veya koruma alanları), içerideki faunanın hayvanat bahçesi görevlileri ile etkileşime geçmediği yerler olacaktır.

 

HAYVANAT BAHÇESİ HİPOTEZİ

Yukarıdaki C önermesi şimdi son derece önemli görünmektedir. “Onlar” ve bizim aramızda görünürdeki etkileşim yokluğunun anlaşılabilmesinin tek yolunun, onların etkileşimden bilinçli bir şekilde kaçındığı ve bizim yaşadığımız bölgeyi bir hayvanat bahçesi olarak belirledikleri hipotezi olduğunu düşünüyorum. Hayvanat bahçesi hipotezi, onları asla bulamayacağımızı, çünkü onların bulunmak istemediklerini ve bunu garanti altına alabilecek teknolojik yetilere sahip olduklarını öngörür. Dolayısıyla, bu hipotez yanlışlanabilirdir, ancak gelecekteki gözlemlerle doğrulanabilir değildir.

 

SONUÇLAR

Burada sunulduğu şekliyle hayvanat bahçesi hipotezi muhtemelen kusurlu ve eksiktir. Umuyorum ki daha ileri çalışmalar için bir esin kaynağı teşkil eder. Düşünülebilecek diğer hipotezler içerisinde, laboratuvar hipotezi görece daha hastalıklı ve grotesk olanlarından biridir. Yapay bir laboratuvar ortamında bulunuyor olabiliriz. Ancak, bu hipotez bilimin alanının dışındadır çünkü bizi hiçbir yere götürmez, kendi üzerinde kurulu olduğu temellerin derhal sorgulanmasına neden olur ve hiçbir öngörüde bulunmaz. Veya dünya dışı uygarlıkların bizi henüz keşfetmemiş oldukları veya bizi bildikleri ancak ilgilenmedikleri de düşünülebilir. Bu son iki hipotez, bu uygarlıkların kuşkusuz sahip oldukları yüksek teknolojik gelişim seviyesiyle muhtemelen bağdaşmaz.

Hayvanat bahçesi hipotezi bana kötümser ve psikolojik olarak nahoş görünüyor. Bizimle konuşmak istediklerini ya da burada olduğumuzu bilseler, bizimle konuşmak isteyeceklerini düşünmek daha huzur verici olurdu. Bununla birlikte, bilim tarihi, doğru olduğu ortaya çıkmış birçok psikolojik olarak nahoş hipotez örneği içermektedir.

 

TEŞEKKÜRLER

Bu makalede yer alan fikirler, problemle ilgili güncel bilimsel düşüncenin ana akım kısmında yer almıyor olsa da, yeni de değildir. Özellikle bilim kurgu yazarları benzer fikirleri uzun zamandır işliyor. Ve en azından önceki birkaç yazar bu tür fikirleri ciddi bir olasılık olarak önermiştir.

Sebastian von Hoerner ve Bayan Lyle G. Boyd’a, ilgili arka plan okumalarını işaret ettikleri ve tartışmaları için teşekkür ederim. A. E. Lilley’e teşvikinden dolayı minnettarım.

 

KAYNAKLAR

CALVIN, MELVIN (1963). Chemical evolution. In. “Interstellar Communication” (A. G. W. Cameron, ed.), Chapt. 5. W. A. Benjamin, Inc., New York.

CAMERON, A. G. W., ed. (1963). “Interstellar Communication.” W. A. Benjamin, Inc., New York.

DRAKE, FRANK D. (1963). How can we detect radio transmissions from distant planetary systems, Project Ozma. In “Interstellar Communication.” (A. G. W. Cameron, ed.), Chapts. 16 and 17. W. A. Benjamin, Inc., New York.

HUANG, Su-SHU (1963). The problem of life in the universe and the mode of star formation. In “Interstellar Communication.” (A. G. W. Cameron, ed.), Chapt. 7. W. A. Benjamin, Inc., New York.

JEANS, JAMES H. (1929). “Astronomy and Cosmogony” Cambridge University Press ; also Dover (1961).

LEVIN, BORIS (1964). “The Origin of the Earth and Planets,” 3rd ed. Foreign Languages Publishing House, Moscow.

OPARIN, A., AND FESENKOV, F. (1960). “The Universe,” 2nd Ed. Foreign Languages Publishing House, Moscow.

SAGAN, CARL, ed. (1973). “Communication with Extraterrestrial Intelligence.” MIT Press, to be published.

SHKLOVSKII, I. S., AND SAGAN, CARL (1966). “Intelligent Life in the Universe,” Holden- Day and Delta-Dell, San Francisco and New York.

TOWNES, C. H. (1971). In the 1971 Jansky Lecture at the National Radio Astronomy Observatory, Charlottesville, Virginia, October 4, 1971.

VAN DE KAMP, PETER (1969). Alternate dynamical analysis of Barnard’s Star, Astron. J. 74, 757-759.

VON HOERNER, SEBASTIAN (1963). The search for signals from other civilizations. In “Interstellar Communication” (A. G. W. Cameron, ed.), Chapt. 27. W. A. Benjamin

 

-oOo-