teknoloji

Aşağıda Daha Çok Yer Var: Fiziğin Yeni Bir Alanına Giriş Çağrısı (Richard P. Feynman)

 

Aşağıda Daha Çok Yer Var
Fiziğin Yeni Bir Alanına Giriş Çağrısı

 

Yazan: Richard P. Feynman.
Orijinal adı: There’s Plenty of Room at the Bottom, 1959

 

Deneysel fizikçiler, dipsiz gibi görünen ve insanın aşağı gittikçe gidebileceği düşük sıcaklıklar alanını keşfeden Kamerlingh Onnes gibi kişilere gıptayla bakıyorlardır diye düşünüyorum. Böyle biri, bu şekilde bir lidere dönüşür ve bilimsel macerada geçici bir tekele sahip olur. Percy Bridgman daha yüksek basınçların elde edilebileceği yöntemler tasarlayarak yeni bir alan açmış ve bu yönde ilerlerken hepimize liderlik etmiştir. Daha yüksek bir vakum elde etmek de aynı türden, devam etmekte olan bir gelişmedir.

Sizlere pek az şey yapılmış, ancak prensipte devasa miktarda çalışmanın gerçekleştirilebileceği bir alanı tarif etmek istiyorum. Bu alan, bize temel fizik hakkında anlatabileceği şeyler açısından (“Bu tuhaf parçacıklar nedir?” anlamında) diğer alanlarla pek de benzer değildir; karmaşık durumlarda meydana gelen tuhaf görüngüler hakkında sağlayabileceği bilgiler açısından daha çok katı-hali fiziğini andırır. Dahası, en önemli noktalarından biri muazzam sayıda teknik uygulamaya sahip olmasıdır.

Hakkında konuşmak istediğim konu, küçük ölçekteki nesneleri manipüle ve kontrol etme problemidir.

Buna değindiğim anda, insanlar bana minyatürizasyondan ve günümüzde ne kadar ilerlemiş olduğundan bahsediyorlar. Bana küçük parmağınızın tırnağı büyüklüğündeki elektrik motorlarını anlatıyorlar. Ve halihazırda satılmakta olan bir cihazla, diyorlar, İsa’nın Duası’nı bir raptiye başına yazabilirsiniz. Ancak bu hiçbir şey; benim tartışmak istediğim yöndeki en ilkel, ilk kararsız adım. Aşağısı, inanılmayacak ölçüde küçük bir dünya. 2000 yılı geldiğinde bu döneme dönüp bakacaklar ve neden 1960’lı yıllara kadar kimsenin bu yönde ciddi bir adım atmamış olduğunu merak edecekler.

Neden Brittanica Ansiklopedisi’nin tüm 24 cildini bir raptiye başına yazamayalım?

Bunun için neler gerektiğine bir bakalım. Bir raptiye başının çapı yaklaşık on altıda bir inçtir [~1.6 mm]. Eğer çapını 25.000 kez büyütürseniz, Brittanica Ansiklopedisi’nin tüm sayfalarının alanına eşit bir alana sahip olur. Bu nedenle yapılması gereken tek şey Ansiklopedide bulunan yazıları 25.000 kat küçültmekten ibarettir. Bu mümkün müdür? İnsan gözünün ayrıt etme gücü yaklaşık 1/120 inçtir [~1/48 cm] – bu, yaklaşık olarak ansiklopedinin yarım tonlu, noktalı klişe baskılarındaki küçük noktalardan her birinin çapına denk düşer. Bunu 25.000 kez küçülttüğünüzde, çapı 80 angström [8*10-7 cm] olur – yani sıradan bir metal için yan yana 32 atom uzunluğunda. Başka bir deyişle bu noktalardan herhangi biri, kapladığı alan içerisinde halen daha 1.000 atom içerecektir. Bu nedenle her bir nokta arzu edilen boyutlara fotoğraf ile klişe çıkarma yöntemi ile kolayca getirilebilir, ve dolayısıyla bir raptiye başında Brittanica Ansiklopedisi’nin tümünün yerleştirilebileceği kadar alan mevcuttur.

Dahası, bu şekilde yazılmış olsa, okunabilir de. Yazının, metal üzerindeki kabartma harfler ile yazılmış olduğunu düşünelim; yani ansiklopedide siyah olan yerlerde, sıradan boyutlarının 1/25.000’i boyutlarında metalden kabartma harfler bulunsun. Bunu nasıl okuyabiliriz?

Bu şekilde yazılmış bir şeyi, bugün yaygın olarak kullanılan tekniklerle okumamız mümkündür. (Gerçekten bu şekilde yazabileceğimiz zamana kadar şüphesiz daha iyi yöntemler geliştirilecektir, ancak ihtiyatlı bir yaklaşım için yalnızca bugün sahip olduğumuz teknikleri ele alacağım.) Metali plastikten bir maddeye bastırarak kalıbını çıkarabiliriz; sonra plastiği metalden dikkatlice sıyırıp, plastiğin içerisine çok ince bir film halinde silika buharı uygularız; daha sonra silikaya belirli bir açıda altın buharı uygulayarak küçük harflerin kolayca görülebilmesini sağlarız; plastiği eriterek silika filmden ayırırız ve sonra da buna bir elektron mikroskopu ile bakarız!

Yazı, raptiye başı üzerindeki kabartma harfler şeklinde 25.000 kez küçültülmüş olsa, okunabileceğine dair bir soru işareti yoktur, bugün dahi okumamız kolaydır. Dahası, orijinalin kolayca kopyalarını çıkarıp çıkaramayacağımıza dair de bir soru işareti yoktur; aynı metal plakayı tekrar plastiğe bastırarak başka kopyalar elde edebiliriz.

 

Nasıl küçük yazabiliriz?

Bir sonraki soru şudur: Nasıl yazacağız? Şu an bunu gerçekleştirmek için standart bir teknik mevcut değil. Fakat bunun göründüğü kadar zor olmadığını belirtebilirim. Büyütme yaptığımız şekilde küçültme yapmak için elektron mikroskopundaki mercekleri ters çevirebiliriz. Mikroskop merceklerinden ters yönde gönderilecek bir iyon kaynağı, çok küçük bir noktaya odaklanabilir. Bu noktaya, TV’lerdeki katot ışını osiloskopu ile olduğu gibi, çizgiler boyunca giderek ve çizgileri taradığımız sırada yerleştirilecek madde miktarını belirleyen bir ayarlama sayesinde yazabiliriz.

Bu yöntem, uzay yükü sınırlamaları nedeniyle çok yavaş olabilir. Daha hızlı yöntemler de var. Öncelikle, belki bir tür ışıl süreç kullanarak, üzerinde harf biçimlerinde delikler olan bir şablon yapabiliriz. Ardından bir arkı, şablonun arka tarafından kullanarak, delikler içerisinden metalik iyonlar geçiririz; daha sonra da mercek sistemimizi kullanarak, raptiye başının metal yüzeyi üzerinde birikecek iyonlar halinde küçük bir resim oluştururuz.

Daha basit bir yöntem ise şu olabilir (ancak bunun işe yarayıp yaramayacağından emin değilim): Ters yönde çalışan bir optik mikroskop ile ışığı çok küçük fotoelektrik bir yüzeye odaklarız. Bu durumda, ışığın düştüğü yerdeki elektronlar yüzeyden kopacaktır. Bu elektronlar, elektron mikroskopu mercekleri ile doğrudan metal yüzey üzerine odaklanır. Bu türden bir ışın, yeterince uzun bir süre uygulanırsa metali oyabilir mi? Bilmiyorum. Ancak bu metal bir yüzeyde işe yaramazsa, raptiye başının kaplanabileceği, elektron bombardımanına maruz bırakılarak yaratılan değişikliklerin sonradan okunabileceği başka bir tür yüzey bulmak mümkündür.

Bu tür cihazlarda – birkaç elektronun giderek daha büyük ekranlara yayıldığı büyütme işleminden aşina olduğunuz – yoğunluk problemi bulunmaz; durum tam tersidir. Sayfadan aldığımız ışık çok küçük bir alana odaklanır, bu nedenle de son derece yoğundur. Fotoelektrik yüzeyden gelen az sayıdaki elektron çok küçük bir alana sıkıştırılır, bu nedenle de çok yoğundur. Bu neden şimdiye kadar yapılmadı bilmiyorum!

Bir raptiye başındaki Brittanica Ansiklopedisi bu şekilde, ancak bir de dünyadaki bütün kitapları düşünelim. Kongre Kütüphanesi’nde yaklaşık 9 milyon cilt bulunuyor; British Museum Kütüphanesi’nde 5 milyon cilt mevcut; Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde de 5 milyon cilt var. Bunların arasında kuşkusuz aynılarından birden fazla olacak olmasına rağmen, diyelim ki, dünyada dikkate değer 24 milyon cilt bulunmaktadır.

Bunları bahsetmekte olduğumuz ölçekte basarsak ne olur? Ne kadarlık bir alan kaplar? Elbette yaklaşık bir milyon raptiye başı kadar bir alan tutar; çünkü 24 ciltlik ansiklopedi yerine, 24 milyon ciltten bahsediyoruz. Bir milyon raptiye başı, her kenarda bin baş olacak şekilde dizilebilir ve bu şekilde 3 yard kare [~2,51 m2] yer kaplar. Yani, bütün bu bilgiyi içeren, kâğıt kalınlığındaki plastik kaplamalı silika şeklinde çıkardığımız kopya, ansiklopedinin yaklaşık 35 sayfasının kapladığı kadarlık bir alan kaplar. Bu, yaklaşık olarak elinizdeki derginin yarısı kadardır. İnsanlığın bugüne kadar yazıya dökmüş olduğu tüm bilgileri bir broşür halinde yanınızda taşıyabilirsiniz – üstelik kodlanmış bir halde değil, yalnızca orijinal resimlerin, gravürlerin ve geri kalan her şeyin çözünürlük kaybı olmadan küçültülmüş kopyaları halinde.

Bir binadan diğerine koşturup duran Caltech’teki kütüphanecimize, bundan on yıl sonra takip etmek için cebelleştiği tüm bilginin – yerden tavana kadar dizili 120.000 cilt, kartlarla dolu çekmeceler, daha eski kitaplarla dolu depolar – bir tek kütüphane kartı üzerine basılı olacağını söylesem, acaba ne der! Brezilya Üniversitesinin kütüphanesi, örneğin, bir yangında yitirilse, onlara birkaç saat içerisinde kendi orijinal plakamızdan bir kopya çıkararak kütüphanemizdeki tüm kitapları sıradan bir mektuptan daha büyük ve daha ağır olmayan bir zarf içerisinde postalayabiliriz.

General Electric'e ait tünel diyotu
Küçülme – General Electric’in yeni tünel diyotu 4 milyar döngünün üzerinde frekans kapasitesine sahip ve bilgisayarlarda, iletişim araçlarında ve nükleer kontrollerde kullanılması amaçlanıyor.

Şimdi, bu konuşmanın başlığı yalnızca “Aşağıda Yer Var” değil, “Aşağıda Bolca Yer Var”. Şu ana kadar anlattıklarım, yeterince yer olduğunu, nesnelerin boyutunu pratik bir şekilde düşürebileceğimizi gösteriyor. Şimdi, bolca yer olduğundan bahsetmek istiyorum. Nasıl yapabileceğimizden değil, yalnızca prensipte mümkün olan şeylerden bahsedeceğim – yani başka bir deyişle, fizik yasalarına göre mümkün olan şeylerden. Tutup da anti-kütleçekimini işin içine katmayacağım; böyle bir şey ancak eğer yasalar düşündüğümüz gibi değilse gerçek olabilir. Size yasalar düşündüğümüz gibi değilse neler yapılabileceğinden değil, yasalar düşündüğümüz gibiyse neler yapabileceğimizden, yalnızca henüz sırası gelmediği için yapmamış olduğumuz şeylerden bahsedeceğim.

 

Küçük ölçekteki bilgi

Fotoğrafların ve tüm bilgilerin doğrudan mevcut haliyle yeniden üretilmeye çalışılmasının yerine, yalnızca bilgi içeriğinin çeşitli harfleri temsil edecek noktalar ve kesik çizgiler şeklindeki bir kodla veya buna benzer başka bir şekilde yazıldığını varsayalım. Her harf altı veya yedi bilgi “bit”ini temsil etsin; yani, herhangi bir harf için yalnızca altı veya yedi civarında nokta veya çizgiye ihtiyacımız olsun. Şimdi, önceden yaptığımız şekilde her şeyi raptiye başının yüzeyine yazmak yerine, malzemenin içerisindeki maddeyi de kullanacağım.

Noktaları, bir metalle yapılacak küçük bir benek ile ve çizgileri de yandaki noktaya yerleştirilecek başka bir metal bir benek ile temsil edelim. Tutumlu olmak adına, bu bilgi bitinin atomlardan 5 x 5 x 5’lik bir küp – yani 125 atom – gerektirdiğini varsayalım. Beki bilginin difüzyon veya başka bir süreç sonucunda kaybedilmesinin önüne geçmek için yüz küsur atom yeterli olabilir.

Ansiklopedide toplam kaç harf bulunduğu konusunda bir tahminde bulunarak ve 24 milyon kitabın her birinin bir ansiklopedi cildi büyüklüğünde olduğunu farz ederek, toplam kaç bilgi biti bulunduğunu hesapladım (1015). Her bir bit için 100 atom kullanıyorum. Bu şekilde, insanlığın dünyadaki tüm kitaplar içerisinde özenle biriktirdiği tüm bilgilerin bir kenarı bir inçin iki yüzde biri kadar olan bir küp halinde yazılabileceği ortaya çıkıyor – yani yalnızca insan gözünün seçebileceği en küçük bir toz tanesi büyüklüğünde. Görülüyor ki, aşağıda bolca yer var! Bana mikrofilmlerden bahsetmeyin!

Bu gerçek – yani muazzam miktarda bilginin aşırı ölçüde küçük bir hacme yerleştirilebilecek olması – elbette biyologlar tarafından iyi bilinmektedir ve biz tüm bunları keşfetmeden önce var olan, nasıl olup da bizler gibi karmaşık yaratıkların yapısı ile ilgili tüm bilginin en küçük bir hücre içerisine sığabildiği gizemini ortadan kaldırır. Tüm bu bilgi – gözlerimizin kahverengi olup olmadığı, düşünüp düşünemeyeceğimiz, veya embriyodaki çene kemiğinin, sonradan içerisinden bir sinir geçebilmesi için önceden yan tarafında bir delik oluşturması gerektiği – hücrenin çok küçük bir kısmında, hücreyle ilgili bilginin her bir biti için yaklaşık 50 atom kullanılan moleküller halinde uzun DNA zinciri molekülleri içerisinde bulunur.

 

Daha gelişmiş elektron mikroskopları

Eğer her bir biti 5 x 5 x 5 atom halinde kodlanmış şekilde yazarsak, şu soru ortaya çıkar: Bunu günümüzde nasıl okuyabiliriz? Elektron mikroskopu bunun için yeterli değildir; büyük bir özen ve gayretle dahi yalnızca yaklaşık 10 angströmlük bir çözünürlüğe ulaşabilir. Sizlere tüm bu küçük ölçekteki şeylerden bahsederken, elektron mikroskopunun 100 kat iyileştirilmesinin önemini vurgulamak istiyorum. Bu imkânsız değil; elektronun kırılma yasalarına aykırı değil. Bu mikroskoptaki elektronların dalga boyu 1/20 angström olacaktır. Böylece tekil atomları görmek mümkün olur. Peki ama tekil atomları belirgin bir şekilde görebilmek ne işe yarayacaktır?

Farklı alanlarda çalışmakta olan dostlarımız var – biyoloji, örneğin. Biz fizikçiler çoğu zaman karşılarına geçip, “Neden doğru dürüst ilerleme kaydedemediğinizi biliyor musunuz?” deriz. (Aslına bakılırsa günümüzde biyoloji kadar hızlı ilerleme kaydedilen başka bir alan bilmiyorum.) “Daha çok matematik kullanmanız gerekiyor, bizim gibi.” Cevabı yapıştırabilirler – ancak kibarlıktan yapmıyorlar, bu nedenle onlar adına ben cevap vereceğim: “Bizim daha hızlı ilerleme kaydedebilmemiz için sizin yapabileceğiniz şey, elektron mikroskopunu 100 kat iyileştirmek.”

Bugün biyolojideki en önemli ve en temel sorular nelerdir? Şunlar gibi sorular bulunmaktadır: DNA’daki bazların dizilişi nedir? Bir mutasyon geçirildiğinde ne olur? DNA’nın baz dizilimi, proteinlerdeki amino asit dizilişi arasında nasıl bir bağlantı vardır? RNA’nın yapısı nedir; tek zincirli midir, çift zincirli mi; ayrıca DNA’daki baz dizilişiyle nasıl bir bağlantısı vardır? Mikrozomların iç organizasyonu nasıldır? Proteinler nasıl sentezlenir? RNA nerede kullanılır? Nerede bulunur? Proteinler nerede bulunur? Amino asitler işin içine nerede girer? Fotosentezde, klorofil nerededir; hangi şekilde düzenlenir; karotenoidlerin bunlarla bağlantısı nedir? Işığı kimyasal enerjiye dönüştüren sistem nedir?

Bu temel biyolojik soruların çoğuna cevap bulmak kolaydır; bir bakabilseniz yeter! Zincirdeki bazların dizilişini, mikrozomun yapısını görebilirsiniz. Ancak maalesef mevcut mikroskoplar bu ölçek için fazla kaba bir görüş sağlıyor. Mikroskopları yüz kat daha güçlü hale getirebilirseniz, biyolojideki pek çok sorun son derece basit bir hale gelir. Abartıyorum elbette, ama yine de biyologlar size müteşekkir olacaktır – ayrıca bunu daha çok matematik kullanmaları gerektiğiyle ilgili eleştirilere tercih edecekleri de muhakkak.

Bugünkü kimyasal süreçler kuramı, kuramsal fizik üzerine kuruludur. Fizik, bu anlamda kimyanın üzerine kurulu olduğu temelleri sağlar. Ancak kimyada da analiz vardır. Eğer elinizde yabancı bir madde varsa ve ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız, uzun ve karmaşık bir kimyasal analiz sürecinden geçirmeniz gerekir. Günümüzde neredeyse her şey analiz edilebiliyor, bu yüzden bu fikri ileri sürmekte biraz geç kaldığım söylenebilir. Ancak eğer fizikçiler istese, kimyasal analiz konusunda kimyagerlerin ayağını kaydırabilirler. Herhangi karmaşık kimyasal maddenin analizini yapmak son derece kolaydır; tüm yapmanız gereken maddeye bakarak atomların yerini belirlemenizdir. Tek sorun elektron mikroskoplarının yüz kat yetersiz olmalarından kaynaklanır. (Daha ileride şu soruyu da sormak istiyorum: Fizikçilerin, kimyanın üçüncü sorunu, yani sentez ile ilgili bir şeyler yapmaları mümkün müdür? İstenen herhangi bir kimyasal maddenin sentezlenebileceği fiziksel bir süreç mevcut mudur?)

Elektron mikroskopunun bu kadar yetersiz olmasının nedeni, merceklerin f-değerinin yalnızca 1.000’e 1 olmasından kaynaklanır; yeterince büyük bir sayısal açıklık elde etmeniz mümkün değildir. Ayrıca hareketsiz eksenel simetrik alan mercekleriyle belirli bir değerden daha büyük bir f-değeri elde etmenin mümkün olmadığını kanıtlayan teoremler bulunduğunun ve bu nedenle günümüzdeki çözünürlük gücünün kuramsal maksimumda olduğunun da farkındayım. Ancak her teoremde varsayımlar bulunur. Neden alan, eksenel olarak simetrik olmak zorundadır? Neden hareketsiz olmak zorundadır? Alanda, elektronlar ile birlikte hareket etmekte olan elektron ışını darbeleri kullanmamız mümkün değil midir? Alan simetrik olmak zorunda mıdır? Bunu bir davet olarak ileri sürüyorum: Elektron mikroskoplarını olduklarından daha güçlü hale getirmenin hiçbir yolu yok mudur?

 

Muhteşem biyolojik sistem

Küçük ölçekteki bilgi yazımına ait biyolojik örnek bana mümkün olması muhtemel bir fikir verdi. Biyoloji yalnızca bilgi yazımından ibaret değildir; aynı zamanda bunu kullanarak bir şey yapmaktır. Biyolojik bir sistem aşırı derecede küçük olabilir. Hücrelerin pek çoğu çok küçüktür ancak son derece etkindirler; çeşitli maddeler üretirler; yer değiştirirler; kımıldanırlar; her türden muhteşem şeyler yaparlar – ve tamamı çok küçük bir ölçekte. Aynı zamanda bilgi de depolarlar. Bizim de istediğimiz şeyi yerine getirecek çok küçük bir şey yapma olasılığımızı, bu denli küçük bir ölçekte hareket edebilecek bir nesne üretebildiğimizi bir düşünün!

Bu kadar küçük şeyler yapabilme işinin ekonomik avantajları dahi olabilir. Size bilgisayım makinalarında karşımıza çıkan bazı problemleri hatırlatmama izin verin. Bilgisayarlarda muazzam miktarda bilgi depolamamız gerekiyor. Önceden bahsettiğim, her şeyi metallerin düzenlenmesiyle yazdığımız yöntem kalıcıdır. Bilgisayarlar için çok daha kullanışlı olan yöntem ise bir yazma, silme ve yerine başka bir şey yazma şeklindedir. (Bunun nedeni genellikle üzerine yazdığımız malzemeyi kaybetmek istemememizden kaynaklanır. Ancak eğer çok küçük bir alana yazabilirsek, bu büyük bir önem arz etmeyecektir; okunduktan sonra pekâlâ atılabilir. Bu kadarlık bir maddenin gideri çok önemli değildir.)

 

Bilgisayarları minyatürize etmek

Bunu küçük ölçekte gerçekleştirebilmek için pratik bir yol bilmiyorum, ancak bildiğim şey bilgisayım makinalarının son derece büyük oldukları. Neden bunları son derece küçük kablolarla, küçük elemanlarla, son derece küçük yapamıyoruz – ve küçük derken, gerçekten küçük demek istiyorum. Örneğin, kablolar 10 veya 100 atom çapında ve devreler birkaç bin angström uzunluğunda olmalı. Bilgisayar mantık kuramını incelemiş olan herkes bilgisayarların son derece ilginç olasılıklara sahip oldukları sonucuna varmıştır – tabii eğer birkaç büyüklük mertebesi daha karmaşık hale gelebilirlerse. Eğer şimdikinden milyonlarca kat daha fazla elemana sahip olabilirlerse, çıkarımlar yapabileceklerdir. Hesaplamak üzere oldukları şeyi hesaplamadan önce, bunu hesaplamanın en verimli yönteminin ne olduğunu hesaplayabilecek kadar hızlı olacaklardır. Böylece kendi deneyimlerinden yola çıkarak, bizim onlara sağlayacağımızdan daha etkili bir yöntem seçebilirler. Ve birçok diğer açıdan farklı, yeni niteliklere sahip olacaklardır.

Yüzünüze baktığım anda, daha önceden görmüş olduğumu biliyorum. (Aslına bakılırsa, yakın dostlarım bu konu için talihsiz bir örnek seçmiş olduğumu söyleyeceklerdir. En azından karşımdakinin bir elma değil de insan olduğunu ayırt edebiliyorum.) Ancak bu denli hızlı bir şekilde bir yüzün resmini oluşturup, bırakın bunu daha önce görmüş olduğunu anlamayı, bir insan olduğunu dahi anlayabilecek bir makina henüz mevcut değil – en azından birebir aynı resmi iki kez gösteriyor olmadığınız takdirde. Ben ise, yüz değişmiş olsa da, yüze daha yakın olsam da, daha uzak olsam da, yüz farklı bir ışık altında olsa da derhal tanıyabiliyorum. Kafamın içinde taşıdığım bu küçük bilgisayar bunu kolayca gerçekleştirebiliyor. Üretmekte olduğumuz bilgisayarlar bunu yapamıyor. Benim bu kemikten kutum içerisindeki elemanların sayısı, “muhteşem” bilgisayarlarımızın içerisindeki elemanların sayısından muazzam ölçüde fazla. Ancak bilgisayarlarımız fazla büyük; bu kutunun içerisindeki elemanlar ise mikroskobik. Ben ise alt-mikroskobik büyüklükte olanlar üretmek istiyorum.

Bu fazladan muhteşem niteliksel yetilere sahip bir bilgisayar üretmek istesek, bilgisayarı belki de Pentagon büyüklüğünde yapmamız gerekir. Bunun birkaç dezavantajı vardır. Öncelikle çok fazla malzeme gerekir; dünyada, bu devasa makinanın içerisine yerleştirmemiz gereken tüm transistörler için gerekli olan kadar germanyum bulunmuyor olabilir. Ayrıca ısı üretimi ve güç tüketimi sorunları da vardır; bu bilgisayarın TVA tarafından işletilmesi gerekecektir. Fakat daha pratik bir sorun, bilgisayarın belirli bir hız ile sınırlanacak olmasıdır. Büyük ebatları nedeniyle, bilginin bir noktadan diğerine ulaşması için sonlu bir süre gerekecektir. Bilgi, ışık hızından daha hızlı gönderilemez – bu nedenle, en nihayetinde bilgisayarlarımız daha hızlı ve daha karmaşık hale geldikçe, onları daha küçük bir hale getirmemiz gerekecektir.

Ancak aşağıda onları daha küçük yapabilmemiz için bolca yer var. Fizik yasalarında, bilgisayar elemanlarını bugün olduklarından muazzam ölçüde daha küçük yapılamayacağına dair hiçbir şey göremiyorum. Aslına bakılırsa, bunun bazı avantajları dahi olabilir.

 

Buharlaştırma ile minyatürizasyon

Bu tür bir cihazı nasıl yapabiliriz? Ne tür üretim süreçlerinden faydalanabiliriz? Göz önünde bulundurabileceğimiz olasılıklardan biri, atomları belirli bir sırayla yerleştirerek yazma konusunda düşündüğümüz şekilde, malzemenin buharlaştırması ve sonra da yalıtım malzemesinin bunun yanına buharlaştırılması şeklinde olabilir. Ardından bir sonraki katman olarak bir telin buharlaştırılması, sonra başka bir yalıtım katmanı, vesaire. Böylece, son derece küçük boyutlarda – bobinler, kondansatörler ve transistörler gibi – elemanların bulunduğu bir blok elde edene kadar buharlaştırmaya devam edebilirsiniz.

Ancak ben, sırf eğlence olsun diye, başka olasılıklardan da bahsetmek istiyorum. Neden delik açma, kesme, lehimleme, kalıp çıkarma ve kalıba dökme işlemlerini son derece küçük bir ölçekte gerçekleştiremeyelim? Herhangi bir şeyin kalıba dökülmesinin artık gerçekleştirilemeyeceği kadar küçük olmasıyla ilgili sınırlamalar nelerdir? Kaç defa eşinizin kol saati gibi sinir bozucu derecede küçük bir şeyle uğraşırken, kendi kendinize “keşke bunu yapması için bir karıncayı eğitebilseydim!” dediniz? Benim önermek istediğim şey ise, bir karıncayı, bir maytı eğitmesi üzere eğitmek. Bu denli küçük olmasına rağmen hareket edebilen makinalar üretmenin yaratacağı olasılıklar nelerdir? Yaralı olabilirler de olmayabilirler de, ancak eğlenceli olacakları kesin.

Herhangi bir makina düşünelim – bir otomobil, örneğin – ve bu makina benzeri bir makinayı son derece küçük hale getirme sırasında ortaya çıkacak sorunların neler olabileceğini tahmin etmeye çalışalım. Bu otomobile özgü tasarımdaki parçalarda belirli bir hassasiyetle çalışmamız gerektiğini farz edelim; söz gelimi diyelim ki 4/10.000 inçlik [~10*10-5 cm] bir doğruluğa ihtiyacımız var. Eğer parçalar, örneğin silindirin şekli bundan daha büyük bir hataya sahipse, makina pek iyi bir şekilde çalışmayacaktır. Eğer makinayı fazla küçük yaparsam, atomların boyutlarını göz önünde bulundurmak durumunda kalırım; örneğin, eğer çember çok küçükse, “kürelerden” oluşan bir çember yapamam [rulmanlarda olduğu gibi, örneğin]. Böylece, 4/10.000 inçe, yani yaklaşık olarak 10 atoma denk gelen bir hatayla çalışırsam, bir otomobili yaklaşık olarak 4.000 kat küçültebilirim – bu durumda boyu 1 mm olur. Elbette, eğer otomobili daha yüksek bir hata payıyla üretebileceğim şekilde yeniden tasarlarsam, çok daha küçük bir cihaz yapabileceğim açıktır.

Bu denli küçük makinalarda ne tür sorunların ortaya çıkabileceğini düşünmek ilginçtir. İlk olarak kuvvetler, düşürmekte olduğunuz alanlarla orantılı değişeceğinden, parçalar üzerindeki gerilimlerin türü değişmediği sürece, ağırlık ve ataletin önemi görece düşüktür. Başka bir deyişle, malzemenin mukavemeti, bunlara oranla son derece yüksektir. Örneğin, volan üzerinde merkezkaç kuvvetlerinden kaynaklanan gerilimler ve esneme, ancak dönme hızı, küçülme ile orantılı bir şekilde artırılırsa aynı oranda artacaktır. Diğer taraftan, kullandığımız metaller taneli bir yapıdadır, ve kullandığımız malzeme homojen değilse, bu, küçük ölçekte sorunlara neden olabilir. Plastik, cam ve bunlara benzer amorf maddeler çok daha homojendir ve makinalarımızı bu tür maddeler kullanarak yapmamız gerekebilir.

Sistemin elektrikli parçalarıyla – bakır telleri ve manyetik parçalarıyla – ilgili sorunlar da mevcuttur. Çok küçük ölçekteki manyetik özelliklerle, büyük ölçektekiler aynı değildir; bir “[manyetik] bölgecikler” sorunu bulunur. Milyonlarca bölgeciklerden oluşan büyük bir mıknatıs, küçük ölçekte yalnızca bir bölgeciğe sahip olacak şekilde oluşturulabilir. Yani elektriksel parçaların yalnızca boyutunun küçültülmesi yeterli değildir; bunların yeniden tasarlanmaları gerekir. Fakat yeniden tasarlanabilmelerinin önüne geçecek bir neden düşünemiyorum.

 

Yağlama sorunları

Yağlama konusunda bazı ilginç noktalar bulunuyor. Yağın etkin viskozitesi, küçülttükçe (ve hızı da artırabildiğimiz kadar artırdıkça) oransal olarak giderek artacaktır. Eğer hızı aynı ölçüde artırmazsak ve yağı, gazyağı veya benzer bir akışkanla değiştirirsek, sorun o kadar da büyük değildir. Ama aslına bakılırsa, yağlamaya ihtiyacımız bile olmayabilir! Birçok ekstra kuvvet mevcut. Rulmanları kuru bir şekilde kullanabilirsiniz; bu kadar küçük bir cihazda ısı çok çok hızlı kaybedileceği için ısınma gerçekleşmeyecektir.

Ancak bu hızlı ısı kaybı, benzinin patlamasını da önleyeceği için, içten yanmalı bir motor üretmek mümkün değildir. Soğuk haldeyken enerji açığa çıkaran farklı kimyasal reaksiyonlar kullanılabilir. Bu denli küçük makinalar için, belki de harici elektrik kaynağı kullanmak en güvenilir çözümdür.

Bu tür makinaların kullanım alanı ne olacaktır? Kim bilir? Elbette küçük bir otomobil yalnızca maytların binip gezmesine yarayacaktır, böyle bir şey yapmak ilgimizi çekmiyor olabilir. Bununla birlikte, bilgisayarlar için küçük elemanlar üreten, tamamen otomatik, çok küçük ölçekli tornalar ve diğer türden aletler içeren fabrikalardan daha önce bahsettik. Bu küçük tornaların, büyük tornalarla tam olarak aynı şekilde olması gerekmez. Malzemelerin küçük ölçekteki özelliklerinden tam olarak yararlanarak, tam otomatik üretim yönünden yönetiminin en kolay olacağı şekilde gerçekleştirilecek tasarım iyileştirmelerinin neler olabileceğini, sizin hayal gücünüze bırakıyorum.

Dostlarımdan biri (Albert R. Hibbs) görece küçük makinalar için oldukça ilginç bir kullanım şekli öneriyor. Diyor ki, oldukça çılgın bir fikir olmasına rağmen, bir cerrahı yutabilseydik, bu oldukça ilginç olurdu. Bu mekanik cerrahı damarlarınızdan birine yerleştiriyorsunuz ve kalbinize giderek, etrafa bir “göz atıyor”. (Elbette bilgilerin dışarı beslenmesi gerekir.) Hangi kapakçıkta sorun olduğunu buluyor ve küçük bir bıçakla bunu kesiyor. Bunun dışında işlevini yerine getiremeyen organlara yardımcı olmak üzere başka cihazlar kalıcı olarak da bedene yerleştirilebilir.

İlginç soru şimdi geliyor: Bu kadar küçük bir mekanizmayı nasıl yapabiliriz? Bunu size bırakıyorum. Ancak tuhaf bir olasılığı ifade etmeme izin verin. Sizin de bildiğiniz gibi atom enerjisi santrallerinde, radyoaktif hale geldikleri için doğrudan müdahale edilemeyen maddeler ve makinalar bulunur. Somunları çıkarmak, cıvataları takmak, vesaire işler için yönetici eller ve bağımlı eller bulunur; bu şekilde birtakım manivelalar kullanarak, başka bir yerde bulunan “eller” kontrol edilebilir, bunlar, şu veya bu yöne doğru çevrilerek hareketleri uzaktan kontrol edilebilir.

Bu cihazlar genelde oldukça basittir; belirli bir kablo, bir kukla telinde olduğu gibi, kontrol edilen kısımdan doğruca “ellere” uzanır. Ancak elbette, aradaki bağlantının mekanikten ziyade elektrikli olduğu, servo motorların kullanıldığı örnekleri de mevcuttur. Manivelaları hareket ettirdiğiniz zaman, bir servo motor harekete geçer ve kablolardaki elektrik akımları değişir; bu da diğer uçtaki motorların konumunu değiştirir.

hidro-mekanik eller
Bu bağımlı hidro-mekanik ellerin sahip olduğu hassas kontroller, bağlı olan ellerin çok çeşitli işleri gerçekleştirebilmelerini sağlıyor.

Şimdi, aşağı yukarı aynı cihazı – elektrikli bir yöneten-bağımlı el sistemi – inşa etmek istiyorum. Ancak bağımlı ellerin, modern büyük-ölçekli makina ustaları tarafından normalde hareket ettirdiğiniz “ellerin” dörtte biri ölçeğinde üretilmesini istiyorum. Böylece dörtte bir ölçekte çalışabileceğiniz bir düzenek elde etmiş oluyoruz – küçük elleri olan küçük servo motorlar, küçük somunlar ve cıvatalar kullanıyor; küçük delikler deliyorlar; dört kat daha küçükler! A-ha! Böylece dörtte bir boyutlu bir torna üretebiliyorum; dörtte bir boyutlu aletler üretiyorum; ve dörtte bir ölçekte, göreli olarak dörtte bir daha küçük olan bir grup el daha yapıyorum! Bu sonuncusu, benim bakış açımdan on altıda bir boyutta. Bunu hallettikten sonra, büyük ölçekli sistemimi, muhtemelen birtakım transformatörlerle, doğrudan on altıda bir boyuttaki servo motorlara bağlıyorum. Böylece artık on altıda bir boyutlu elleri hareket ettirebiliyorum.

radyoaktif alanlarda kullanılan kavrayıcı eller
Kavrayıcı eller şeklindeki bir manipülatör ile insanların giremeyeceği radyoaktif alanlardaki görevler yerine getirilebiliyor.

Ve bu durum bu şekilde devam ediyor. Oldukça zor bir program, ama olasılıklardan biri. Bir adımda dört kattan çok daha ileri gidilebileceği de düşünülebilir. Elbette tüm bunların çok dikkatli bir şekilde tasarlanması gerekir, ayrıca el şeklinde yapılmaları da zorunlu değildir. Bu konuda derinlemesine düşünüldüğü takdirde, bu tür şeylerin çok daha iyi bir şekilde gerçekleştirilebileceği başka sistemler bulmak da mümkündür.

Bir pantograf kullanıldığı takdirde, günümüzde dahi bir adımda dört kattan daha ileri gidilebilir. Ancak daha küçük bir pantograf yapan küçük bir pantografa bağlı bir pantografla doğrudan çalışmanız, deliklerdeki gevşeklikler ve yapısal düzensizlikler nedeniyle mümkün değildir. En sondaki pantograf, elinizde hareket ettirdiğiniz pantografın sahip olduğundan daha büyük düzensizliklere sahip olacaktır. Bu şekildeki bir ölçek değişimiyle, pantografın ucundaki pantografın ucundaki pantograf, herhangi makul bir şey yapabilmek için fazlasıyla titreyecektir.

Her aşamada cihazın hassasiyetinin iyileştirilmesi gerekir. Eğer, örneğin, bir pantograf vasıtasıyla küçük bir torna yaparsak ve ana milinin düzensiz – büyük ölçekli olandan daha düzensiz – olduğu ortaya çıkarsa, ana mili parçalı somunlar üzerine oturtup, ana mil kendi ölçeğinde, bizim ana milimizin bizim ölçeğimizde olduğu kadar düzenli hale gelene kadar ileri geri hareket ettirebiliriz.

Yassı yüzeyleri ise, yassı olmayan yüzeyleri üçlüler halinde birbirlerine sürterek elde edebiliriz – yassı yüzeyler bu şekilde başlangıçtakinden daha yassı hale gelirler. Dolayısıyla, küçük ölçekteki hassasiyeti doğru işlemler sonucunda geliştirmek imkânsız değildir. Bu tür şeyler üretirken, her adımda, ilgili ölçekte bir süre uğraşarak, aletlerin, ana millerin, Johnson mastarlarının ve daha üst düzeyde kullandığımız tüm hassas cihazlarda var olan malzemelerin hassasiyetini artırmamız gerekir. Her adımda duraklamamız ve bir sonraki seviyede kullanacağımız tüm aletleri üretmemiz gerekir – bu çok uzun ve zorlu bir programdır. Belki daha küçük ölçeğe daha hızlı bir şekilde ulaşabileceğimiz bir fikir sizlerin aklına gelir.

Yine de, tüm bunlardan sonra elinize normalden dört bin kat küçük, minik bir torna tezgahı geçmiş olacaktır. Ancak biz, bu tornayı kullanarak delikler açacağımız, küçük vida pullarının kullanılacağı devasa bir bilgisayar yapmayı düşünüyorduk. Bu tek tornada kaç pul üretebilirsiniz?

 

Yüz adet minik el

Dörtte bir ölçekte ilk bağımlı “el” çiftlerini üretirken, bunlardan 10 çift üretebilirim. On çift “el” ürettikten sonra, bunları orijinal manivelalarıma bağlayarak, hepsinin paralel olarak birebir aynı şeyleri yapmalarını sağlayabilirim. Şimdi, tekrar dörtte bir büyüklükte yeni cihazlar üretirken, bunların her birinin onar kopya yapmalarını sağlayabilir ve böylece 1/16 ölçekte yüz çift “el”e sahip olabilirim.

Böylece sahip olacağım bir milyon torna tezgahını nereye yerleştirebilirim? Hiç sorun değil; ihtiyacım olan hacim, bir tam boyutlu torna tezgahından yine de bile daha azdır. Örneğin, her biri sıradan tornaların 1/4.000’i ölçeğinde olan bir milyar küçük torna üretsem, elimde bolca malzeme ve alan kalır, zira küçük olanların bir milyar tanesi, tek büyük tornanın gerektirdiğinin yüzde 2’sinden daha az malzeme gerektirecektir.

Gördüğünüz gibi, malzemeler dikkate değer bir gidere neden olmuyor. Böylece aynı anda üretim yapan, delikler delen, parçaları birleştiren ve benzeri şeyleri yerine getiren, birbirleriyle aynı şekilde modellenmiş bir milyar küçük fabrika inşa edebilirim.

Boyut anlamında aşağı gittikçe, ortaya çıkan birtakım ilginç sorunlar bulunur. Her şeyin ölçeği basitçe orantılı olarak küçülmez. Malzemelerin birbirlerine yapışmasına neden olan moleküler çekim kuvvetleri (Van der Waals) mevcuttur. Şu tür olaylar meydana gelir: Bir parçayı ürettikten sonra veya bir somunu cıvatadan çıkardığınızda kendiliğinden yere düşmeyecektir, çünkü kütleçekim kuvveti yeterli değildir; hatta cıvatadan ayırmak dahi güç olabilir. Tıpkı eski filmlerde, şeker bulaştığı için elindeki su bardağını bir türlü yerine bırakamayan karakterlerinki gibi. Bu türden sorunlar ortaya çıkacağı için buna uygun tasarımlar üretmeye hazır olmamız gerekir.

 

Atomları yeniden düzenlemek

Ancak buna rağmen şu nihai soruyu yöneltmekten çekinmiyorum: En sonunda – uzak gelecekte – atomları arzu ettiğimiz şekilde düzenleyebilecek miyiz? En aşağıda, atomların kendilerini! Atomları teker teker istediğimiz şekilde düzenleyebiliyor olsak, neler yapabilirdik? (Elbette mantık sınırları içerisinde; örneğin, atomları kimyasal olarak karasız olacakları şekilde düzenleyemeyiz.)

Şimdiye kadar, mineralleri, yeryüzünü kazarak elde etmek bizim için yeterli oldu. Bunları ısıtıyoruz, büyük ölçekte işliyoruz ve saflıktan uzak maddelerden saf maddeler elde edebilmeyi umuyoruz. Ancak her şeye rağmen, doğanın bize sunduğu atomik düzeni her zaman kabul etmek zorundayız. Elimizde, söz gelimi, “satranç tahtası” şeklinde, saflığı bozan maddelerin tam olarak 1.000 angström uzaklıkta dizilmiş olması gibi veya başka bir düzende dizilmiş maddeler bulunmuyor.

Doğru katmanlara sahip katmanlı yapılara sahip olsak, bunlarla neler yapabilirdik? Atomları arzu ettiğimiz şekilde düzenleyebiliyor olsak, bu maddeler ne gibi özelliklere sahip olurdu? Bunları kuramsal olarak incelemek oldukça ilginç olurdu. Tam olarak ne olabileceğini kestiremiyorum, ancak nesnelerin küçük ölçekteki düzenlenişleri üzerinde herhangi bir kontrol şansımız olsaydı, sahip olduğumuz maddelerden çok daha geniş bir özellikler grubuna sahip olacağımızdan ve birçok farklı şey meydana getirebileceğimizden kuşkum yok.

Örneğin, büyük bir alanda, bir ucunda küçük antenlerin bulunduğu, 1.000 veya 10.000 angströmlük küçük bobinler ve yoğuşturuculardan meydana gelen tam devreler şeklinde bir malzememiz olduğunu düşünün. Bu durumda, örneğin, bir arada çalışan antenlerden radyo programlarını Avrupa’da yayımlamak için radyo dalgalarını yolladığımız şekilde, bir arada çalışan antenlerden ışık yaymamız mümkün olur muydu? Gerçi bunun eşdeğeri, belirli bir yönde büyük bir yoğunluktaki ışığı yayımlamak olurdu. (Bu tür bir yayın teknik veya ekonomik açıdan kullanışlı olmayabilir.)

Elektrik devrelerini küçük ölçekte üretmenin neden olacağı sorunları düşündüğümde, direnç sorununun çok ciddi olduğunu görüyorum. Bir devrenin küçük ölçekteki karşılığı üretildiğinde, dalga boyu ölçekle birlikte azalacağından, doğal frekansı yükselir; ancak yüzey etkisi, ölçek oranının yalnızca karekökü ile değişir ve bu nedenle de direnç sorunları giderek artar. Direnç sorununu belki süperiletkenlikle veya başka numaralarla aşmamız mümkün olabilir.

 

Küçük bir dünyadaki atomlar

Çok çok küçük dünyalara – sözgelimi yedi atomluk devrelere – indiğimizde, bize yeni tasarım fırsatları sağlayacak birçok farklı olay meydana gelir. Küçük ölçekteki atomlar, büyük ölçekte olduğundan tamamen farklı davranır, çünkü bu ölçekte kuantum mekaniği kuralları geçerlidir. Bu nedenle aşağı gittikçe farklı yasaları göz önünde bulundurmaya başlarız ve karşımıza farklı şeyler yapabilme fırsatları çıkar. Farklı üretim şekillerinden faydalanabiliriz. Yalnızca farklı devreler değil, kuantize enerji seviyeleri ve kuantize spin etkileşimleri vesaire içeren farklı sistemler kullanabiliriz.

Göz önünde bulundurmamız gereken bir başka nokta ise, aşağı doğru yeterince gittiğimizde, cihazlarımızın tamamının birbirlerinin eksiksiz birer kopyası olacak şekilde seri üretilebilecek olmalarıdır. İki büyük makinayı, boyutları tam olarak aynı olacak şekilde üretemeyiz. Ancak eğer söz konusu makina 100 atom yüksekliğindeyse, diğer bir makinanın tam olarak aynı boyutlarda, yani 100 atom yüksekliğinde olması için yüzde birin yarısı hassasiyetle çalışmanız yeterlidir!

Atomik seviyede farklı türde kuvvetlere ve farklı fırsatlara, farklı uygulamalara sahibiz. Malzemelerin üretim ve çoğaltılmasıyla ilgili sorunlar da oldukça farklı olacaktır. Daha önce söylediğim gibi, ben, kimyasal kuvvetlerin her türden tuhaf uygulama için biyolojik görüngülerde (ki bunlardan biri de benim) durmaksızın kullanılıyor olmasından esinlendim.

Fizik ilkeleri, benim görebildiğim kadarıyla, maddenin atomlarına teker teker müdahale edilmesinin önüne geçecek herhangi bir şey söylemiyor. Bu, yasaları delmeye yönelik bir çaba değil; daha ziyade, prensip olarak yapılabilir, ancak pratik olarak bizler fazlasıyla büyük olduğumuz için gerçekleştirilmemiş bir şey.

En nihayetinde kimyasal sentezler yapabiliriz. Bir kimyager bize gelip ve “Atomlarının şu şekilde düzenlenmiş olduğu bir molekül istiyorum; bana bu molekülü hazırlayın.” diyebilir. Bir kimyager, bir molekül elde etmek istediklerinde gizemli şeyler yapar. Bir maddede bir halka olduğunu görür, bir şeyleri birbirine karıştırır, çalkalar ve bekler. Ve zorlu bir sürecin sonunda, genelde istediği şeyi sentezleme konusunda başarılı olur. Ben, aynı şeyi fizikle gerçekleştirebilmek için cihazlarımı çalışır hale getirene kadar, o istediği şeyi çoktan sentezleyebilecek hale gelmiş olacaktır; bu nedenle bu yaklaşım pek kullanışlı değildir.

Yine de prensip olarak fizikçilerin, kimyagerler tarafından istenecek herhangi bir kimyasal maddeyi sentezleyebilmesinin (öyle sanıyorum ki) mümkün olması ilgi çekici bir durumdur. Onlar direktifleri versin; fizikçiler de sentezlesin. Nasıl mı? Atomları kimyagerin söylediği şekilde yerleştirin ve istenen madde böylece hazırlanmış olsun. Atomik seviyede yaptıklarımızı görebilme ve bu seviyede çalışabilme yöntemleri geliştirilebilirse – ki ben bu gelişimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum – bu, kimya ve biyoloji sorunlarının çözümüne önemli katkılarda bulunacaktır.

Şimdi, ” böyle bir şeyle kim uğraşacak ve neden böyle bir şeyle uğraşsın ki?” diyebilirsiniz. Birkaç ekonomik uygulamasından bahsettim ama bunlarla pekâlâ eğlenceli olduğu için uğraşabileceğimizi biliyorum. Haydi biraz eğlenelim! Laboratuvarlar arasında bir yarışma düzenleyelim. Laboratuvarlardan bir, küçük bir motor hazırlayıp bunu bir başka laboratuvara göndersin; bu laboratuvar da, bu motora, şaftının içine sığabilecek başka bir şey yerleştirip geri göndersin.

 

Lise yarışması

Sırf eğlence olsun diye, ve bu alana çocukların ilgisini çekmek amacıyla, liselerle iletişim içerisinde bulunan kişilerin düzenlemeyi düşünebileceği bir lise yarışması önereceğim. Ne olsa, bu alana henüz giriş yapmadık ve çocuklar dahi daha önce kimsenin yazmadığı kadar küçük yazabilirler. Liselerde bu bir yarışma haline getirilebilir. Los Angeles lisesi, Venedik lisesine, üzerinde “Bu nasıl?” yazan bir raptiye gönderebilir; raptiye onlara geri gönderildiğinde, soru işaretinin noktasının içinde “Çok iyi değil” yazar.

Bu sizi uğraşacak kadar heyecanlandırmıyorsa, belki maddiyat heyecanlandırabilir. O zaman şöyle bir şey yapabilirim; ancak şu an değil, çünkü gerekli hazırlığı henüz yapamadım. Bir kitabın bir sayfasındaki bilgileri alıp, bunları elektron mikroskopu ile okunabilecek şekilde, doğrusal ölçekte 1/25.000 kat küçülten ilk kişiye 1.000 dolarlık bir ödül vermeyi düşünüyorum.

Eğer tanımlar hakkındaki tartışmalara boğulmayacağım şekilde ifade etmeyi başarabilirsem, bir başka ödül düşüncem daha var: Çalışan bir elektrik motoru – giriş kabloları hariç 1/64 inç küplük, dışarıdan kontrol edilebilecek, dönen bir elektrik motoru – yapan ilk kişiye de 1.000 dolarlık bir ödül vermek istiyorum.

Bu ödüllerin talep edilmek için uzun süre bekleyeceğini düşünmüyorum.

 

-oOo-