felsefe

Stoikler ve Stoacılık (The School of Life) | Video

 

The School of Life bu videosunda antik Yunan ve Roma’daki güçlü düşünce akımlarından Stoacılığı inceliyor.

 

İyi seyirler…

 

-oo-

 

Bu Stoacılıkla ve neden ona hayatınızda daha çok ihtiyacınız olduğuyla ilgili bir video çünkü insanlar nadiren söyler ama biz sessizce söyleyeceğiz: “Hayat Çok Zordur.”

Stoacılık, Antik Yunan ve Roma’da 480 yıl boyunca gelişmiş bir felsefedir. Kölelerden aristokratlara herkesçe popülerdi, çünkü birçok felsefenin tersine işe yarıyordu. Özellikle panik olduğumuzda, vazgeçmek istediğimizde, kederlendiğimizde ve hayata öfkelendiğimizde, bu felsefeyi hâlâ onurlandırıyoruz; ne zaman bir insanın cesur olduğunu düşünsek -nedenini bilmesek de- bu kişilere “stoik” (acıya dayanıklı) deriz. [Bu, İngilizce için geçerli.]

Stoacı iki büyük filozof vardır: İlki, Romalı yazar ve Neron’un öğretmeni olan Seneca. MS 4-65 yılları arasında yaşadı. Evet, doğru… “Neron’nun öğretmeni”. Kendi annesiyle yatan, genç oğlanlara tecavüz eden ve sırf canı öyle istediği için, eski öğretmeni Seneca’dan ailesi önünde intihar etmesini isteyen rezil diktatör…

Diğer Stoacı kılavuzumuz kibar ve bağışlayıcı Roma İmparatoru Marcus Aurelius [MS 121-180] Hükümdarlığı, çoğunlukla imparatorluğun sınırlarında, yenilmez Alman ordularıyla savaşarak geçti. Yine de, geceleri çadırında, felsefenin en önemli eserlerinden biri “Meditasyonlar”ı yazmaya fırsat buldu.

Stoacılığın bize yardım edebileceği özellikle iki sorun vardır: İlki, Anksiyete – Endişe… herhangi bir konuda endişelendiğinizde, çoğu insan çıldırtıcı şekilde sizi “neşelendirmekle” görevli olduklarına inanırlar. En akıllıları bile şöyle söyler: “HER ŞEY DÜZELECEK”, “ENDİŞELENME”, ve hatta “NEŞELEN!”

Stoacılar ise dinleyiciye herhangi bir şekilde “UMUT” vermeyi amaçlayan tüm tesellilerden nefret ederler. Umut duyguların afyonudur ve kişinin iç huzurunu sağlamak için kesinlikle yok edilmelidir. Çünkü umut, insanın er ya da geç gerçekleşecek düşüşten önce daha da yükselmesinden başka bir şeye yaramaz.

Stoacılar bize farklı bir yol izlememizi tavsiye eder. Sakin kalabilmek için, kişi kendine çok karanlık bir şey söylemek zorundadır: “Bu korkunç olacak!” “Hapse girebilirim.” “Vücudumdaki kitle kötü huylu olabilir.” “Muhtemelen işten atılacağım ve aşağılanacağım.” “Arkadaşlarım kesin çok başarılı olacak.” AMA, büyük bir Stoacı teselli AMA’sı, kişi unutmamalıdır ki yine de, İYİ olacaktır. İYİ, çünkü en nihayetinde, Marcus Aurelius’un söylediği gibi: “Biz, her birimiz, sandığımızdan daha güçlüyüz.”

Hapishane, işini kaybetmek ya da başkalarına alay konusu olmak hiç de eğlenceli olmayacak AMA bunların üstesinden gelinecektir. Stoacılık üzerimize gelen en kötü kadere karşı bizi cesaretlendirir. Ve gerçekten üstesinden gelemiyorsanız, intihar her zaman bir seçenektir. Stoacılar bunu defalarca ifade etmişlerdir. Seneca şöyle der: “Artık özgürlük için bir yol göremiyor musun? İşte tam önünde duruyor! Tek yapman gereken bileklerini çevirmek.”

Kişinin dayanıklılık izlenimini pekiştirmesi için, Stoacılar, kişilerin en kötü durum senaryolarını içeren düzenli provalar yapmalarını önermişlerdir. Örneğin, yılda iki kez, şık giysiler çıkarılıp yerine bazı kirli paçavralar giymek, mutfaktaki bir kilimin üzerinde uyumak ve sadece bayat ekmek yemek ve bir hayvanın kasesinden yağmur suyu içmek – ve böylece inanılmaz bir keşif yapmak. Marcus Aurelius’un dediği gibi: VAR OLUŞU ANLAYABİLMİŞ BİRİNİN MUTLU YAŞAMASI İÇİN NEREDEYSE HİÇBİR MADDİ ŞEYE İHTİYACI YOKTUR.

Stoacıların bir başka ilgi konusu da ÖFKE oldu. Romalılar huysuz bir topluluktu. Stoacılar onları sakinleştirmek istediler ama bunu alışılmadık bir yolla, entelektüel tartışmalarla yaptılar. Sinirlenmenin, Latin damarı ya da doğuştan fevri yaratılışımızdan dolayı olmadığını öne sürdüler. Bu aptal olmanın, hayata dair yanlış fikirlere sahip olmanın bir sonucuydu. Yanlış umutlarımız öngörülemeyen gerçeklik tarafından parçalandığında öfke ortaya çıkar. Başımıza gelen her kötü şeyde bağırmayız, sadece BEKLENMEDİK ve kötü bir şey geldiğinde sinirleniriz.

Örneğin, çok kötü olsa da sırf yağmur başladı diye asla bağırmazsınız, çünkü yağmurun yağacağını beklemeyi öğrenmişsinizdir. Aynısı diğer her şey için de geçerlidir. Sadece yağmuru beklemeyin, ihaneti, rezilliği, sadizmi, hırsızlığı, aşağılanmayı, şehveti, açgözlülüğü, kini de bekleyin. Hayatın sefilliğini öğrenen kişi o kadar öfkeli olmaktan vazgeçecektir. Bilge kişi, iç huzurunu hiç bir şeyin aniden değiştiremeyeceği bir duruma gelmeyi amaçlamalıdır. Her trajedi önceden hesaba katılmış olmalıdır

Sizi, Seneca’nın yapmış olduğu en güzel tespitle baş başa bırakacağız. Neron’un muhafızları onu yakalayıp kendini öldürmesi için bir banyo odasına zorla soktukları sırada eşi Paulina ve iki çocuğu onun pelerinine tutunarak ağlıyor, çırpınıyorlardı Ama o, onlara döndü ve yorgun bir gülümsemeyle şöyle söyledi:

“HAYATIN TAMAMI AĞLANACAK HALDEYKEN PARÇALARINA AĞLAMANIN NE GEREĞİ VAR?”

Stoiklerden öğreneceğimiz çok şey var.

 

-oOo-