felsefe

Edmund Burke’ün Yücelik Kavramı (The School of Life) | Video

 

The School of Life bu videosunda Edmund Burke’ün “yücelik” [İng. sublime] kavramını inceliyor.

 

İyi seyirler…

 

-oo-

 

Edmund Burke ve Yücelik Kavramı: Genellikle, kendimizi ufak, önemsiz hissetmek istemeyiz. Önemsizliğimizin hatırlatılmasından veya tevazuya davet edilmekten hoşlanmayız; hakarete uğramış hisseder, güceniriz.

Halbuki 18. yüzyılda yaşamış, İrlandalı filozof Edmund Burke’e göre, bu deneyimler hem zevkli hem de önemlidir. Burke, Yücelik kavramıyla ne kast ettiğini “Yücelik ve Güzel Kavramları Hakkında Felsefi Bir İnceleme” adlı kitabında açıklamıştır.

İlk baskı 1757 yılında İngiltere’de yapılmıştır. Günümüz İngilizcesinde sublime, genellikle “çok hoş” anlamında kullanılmaktadır. “Hoş bir şarap kadehi”, “hoş bir sunuş” vb. Ama Burke’ün kavramı tam olarak bu değildi. Yine de iki kullanım birbirine bağlıdır. Burke’e göre, Yüce bir deneyim çok hoş bir deneyimdir; fakat bu hoşluğun tuhaf sebebi, bize kendimizi önemsiz hissettirmesidir.

Burke, Yüce deneyimlere kafayı takmış haldeydi. Ona göre hafif dozda bir aşağı olma duygusu, insanlara keyif veren bir şeydi. Bu, o güne kadar fark edilmemiş bir deneyim alanıydı. Bunun önemli örneklerden biri fırtınaydı: kapkara, uçsuz bucaksız gökyüzü ve kudretli rüzgarlarla devrilmiş ağaçlar, bize doğanın dehşeti karşısında “hiçbir şey” olduğumuzu hissettirir. Ancak bu, bakış açımızı yerli yerine oturtmamızı da sağlar: Bir fırtınayla karşılaştırıldığında, gündelik yaşamın olağan sıkıntıları daha önemsiz görünür. Devasa bir dağa bakakaldığınızda da benzer bir şey olur; ya da bir uçak penceresinden uçsuz bucaksız eniz kıyılarını seyrettiğinizde.

Burke aynı zamanda “büyük” olayların hikayelerini de severdi. Tanrı ile Şeytan’ın kozmik mücadelesini konu edinen “Kayıp Cennet” kitabına bayılırdı. Çünkü bunların yanında günlük hayatın usandırıcı ayrıntıları çok küçük, beyhude kalıyordu. Burke, tevazu hissinin hoş bir biçimini benimsiyordu. Kendimizi bazı açılardan ufak hissettiğimizde, başka boyutlarda büyüdüğümüzü fark ediyordu: Egoizm ve kibir, albenisini yitirmekteydi. Böylelikle daha hoşgörülü olabilir, kendi kaygılarımızda boğulmaktan kaçınabilirdik.

Burke’e göre Yüce, yararlı ve onarıcıdır; bakış açımızı yeniler, bu yüzden de hoşumuza gider. Bize çok çeşitli yararlar sağlayacak bir psikolojik manevradır. Anlık durumların ayrıntılarında kaybolma eğilimi gösterdiğimizde bize yardımcı olur.

Burke sayesinde, ufak ama değerli bir deneyim alanı kavramsallaşmış oldu. Onu gündeme almak, yaşamda oynadığı role odaklanmak mümkün hale geldi. Yüce, öncelikle, doğa ve sanatla bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Ancak varoluşa katkısı aslında daha geniş bir kapsamdadır.

Yüce’ye daha çok tatilde ya da sanat galerisinde rastlıyor olsak da, o bu alanlardan daha geniştir. Her an her saat yaşamımızla bütünleştirmemiz gereken bir şeydir. İdeal bir dünya olsa, orada Yüce ile düzenli olarak karşılaşmamızı sağlayacak stratejiler güdülürdü.

Geçmişte çeşitli dinler, her pazar Yüce ile bir araya gelinmesini sağlayacak toplantılar belirlemişlerdir. Fabrikada, ofiste, ev hayatında kısılıp kalarak geçen bir haftanın ardından herkes içsel bir yücelik fikriyle karşılaşacaktır. Dünyayı kurtarmak için kendi oğlunu feda edecek kadar dünya sever bir Tanrı fikri hakimdir. Mimari bin yıllık bir miras resmetmiş, müzik de bireyleri tüm insanlığın parçası gibi hissettirmeye odaklanmıştır.

Ancak, çoğu kişi için artık böyle bir Yüce kaynağı pek yok. Yüce’yi sık sık ve güvenilir biçimde deneyimleyeceğimiz yeni vesile ve platformlara ihtiyaç var. Bu sayede ufak olma hissini en yararlı biçimiyle, düzenli aralıklarla deneyimleyebiliriz.

 

-oOo-