edebiyat

Dünyadaki En Kudretli Adam

 

Bir sonraki bölüm ►

 

DÜNYADAKİ EN KUDRETLİ ADAM

 

I

1878 yılında General Ignatieff’in birkaç haftasını Baden’deki Badischer Hof’da geçirdiğini hatırlıyor olabilir veya olmayabilirsiniz. Gazeteler kaplıcayı sağlık nedenleriyle ziyaret ettiğini, Çar’ın hizmetinde bulunduğu süre içerisinde yaşadığı uzun süreli endişe ve ağır sorumluluklar nedeniyle sağlığının oldukça kırılgan bir hale gelmiş olduğunu yazmışlardı. Ancak herkes, Ignatieff’in tam o vakitlerde St. Petersburg’da gözden düştüğünü ve Avrupa’da barış zamanında aktif devlet idaresi işlerinden uzaklaşmasıyla ilgili söylentilerin havada uçuştuğunu biliyordu; Salisbury ve Shouvaloff arasında, kibarca gizlenmiş bir siyasi sürgünden başka bir şey yoktu.

Aşağı anlatılanları, Baden’e Ignatieff’den bir gün sonra ulaşan ve resmi ziyaretçiler listesinde hak ettiği gibi “Herr Doktor Professor Fischer, mit Frau Gattin, Nordamerika ” şeklinde duyurulan New York’lu dostum Fischer’e borçluyum.

Seyahat eden Kuzey Amerikan aristokrasisindeki unvan kıtlığı, listeyi hazırlayan yaratıcı kişiler için sürekli bir sorundur. Profesyonel gurur ve misafirperverlik içgüdüleri, onları her daim bu eksikliği kapatmaya yönlendirir. Vali, tümgeneral ve profesör doktor unvanlarını, Amerikalıların dış görünüşündeki askeri veya akademik havaya göre oldukça tarafsız bir şekilde dağıttıkları söylenebilir. Fischer da, kendi unvanını gözlüklerine borçluydu.

Daha sezonun başlangıcıydı. Tiyatro henüz açılmamıştı. Oteller yarıya kadar bile dolu değildi; Kongre Binası’ndaki küçük kameriyede gerçekleşen konserler, yalnızca dağınık kalabalıklar tarafından duyuluyordu ve pazardaki tezgahtarların, oyunlara son verildikten sonra Baden Baden’in ne kadar bozulmuş olduğu konusunda hayıflanmaktan başka yapacak işleri yoktu. Mercuriusberg’deki eski, yıpranmış muhafız kulesinin tenhalığını pek az ziyaretçi bozuyordu. Fischer, burasının oldukça aptal bir yer olduğuna kanaat getirdi – Haziran ayında Saratoga veya Eylül’de Long Branch’ın olduğu gibi. İsviçre’ye geçmek için sabırsızlanıyordu ancak eşi, Polonyalı Kontes’in sohbetlerinde bir yer edinmişti ve bu avantajlı bağlantıyı zedeleyecek herhangi bir şey yapmayı reddediyordu.

Fischer, bir öğleden sonra Oosbach nehri boyunca yayılmış küçük köprülerden birinde dikiliyor ve boş boş suya bakarak, iri bir alabalığın akıntıya karşı sıkıntıya girmeden yüzüp yüzemeyeceğini düşünüyordu. O sırada Badischer Hof’un kapıcılarından biri koşarak yanına geldi.

Kapıcı, şapkasını tutarak, “Herr Doktor Professor !” diye bağırdı. “Özrümü lütfen kabul edin ancak General Ignatieff’in maiyetinden Moskovalı Baron Savitch korkunç bir nöbet geçiriyor, ölecek gibi görünüyor.”

Fischer boş yere kendisinin bir tıp uzmanı sanılmasının bir hata olduğu; poker oynamak dışında hiçbir bilim dalıyla ilgilenmemiş olduğu; eğer otelde kendisi hakkında yanlış bir izlenim yayılmışsa bu hatanın hiçbir şekilde kendisinden kaynaklanmadığı ve Moskovalı asil baronun talihsiz durumuna üzülmekle beraber, onun hasta yatağı başındaki varlığının en ufak bir fayda dahi sağlamayacağı konusunda temin etti. Fakat kapıcının edindiği izlenimi ortadan kaldırmanın hiçbir mümkünatı yoktu. Kendisini bayağı bayağı otele doğru sürüklenirken bulan Fischer, içinde bulunduğu durumdan keyif almaya ve açıklamalarını Baron’un arkadaşlarına sunmaya karar verdi.

Rusların daireleri ikinci katta, Fischer’ınkine yakın bir yerdeydi. Bir Fransız uşak, dehşetiyle birlikte kapıcı ve profesör doktoru karşılamak için aceleyle odadan çıktı. Fischer tekrar açılakmaya yeltendi ancak işe yaramadı. Uşağın da yapmak istediği açıklamalar vardı ve Fransızcaya diğerlerinden çok daha hâkim olması, konuşmayı tekeline almasını sağladı. Hayır, odada kimse yoktu – baronun sadık Auguste’sinden başka hiç kimse… Ekselansları General Ignatieff, asil Prens Koloff, Dr. Rapperschwyll, hepsi birden o sabah Gernsbach’a gitmişlerdi. Bu sırada baron korkunç bir illetin esiri olmuş ve kendisi, Auguste de, endişelenmekten perişan olmuştu. Monsieur ‘ye tartışarak vakit kaybetmemesi için ve daha şimdiden yok oluşun acılarına gömülmüş baronun başucuna gitmesi için yalvarıyordu.

Fischer iç odaya doğru Auguste’u takip etti. Baron, çizmeleri ayaklarında, yatakta, acımazsız sancıların ıstırap veren acısıyla iki büklüm olmuştu. Dişlerini son derece kuvvetle sıkıyor ve ağzının etrafındaki gergin kaslar yüzünün doğal görüntüsünü bozuyordu. Her birkaç saniyede bir uzun bir inilti çıkarıyordu. Şekilli gözleri yürek parçalayan bir şekilde kısılmıştı. Hemen akabinde iki elini birden karnına bastırarak, acısının yoğunluğundan vücudunun her yerini bir titreme aldı.

Fischer yapacağı açıklamaları unutmuştu. Eğer gerçekten profesör doktor olsaydı, baronun hastalığını bundan daha dikkatli inceleyemezdi.

Monsieur onu kurtarabilir mi?” diye fısıldadı dehşete düşmüş Auguste.

“Belki,” dedi Monsieur soğuk bir şekilde.

Fischer eşi için bir kartın arkasına not yazdı ve notu kapıcıyla gönderdi. Görevli, elinde siyah bir şişe ve bir bardakla hızlı bir şekilde geri döndü. Şişe, Fischer’ın sandığında, Baden’e ta Liverpool’dan, Liverpool’a denizi geçerek New York’tan ve New York’a doğrudan Kentucy’deki Bourbon şehrinden gelmişti. Fischer hevesli fakat saygılı bir şekilde şişeyi aldı ve ışığa doğru tuttu. Hâlâ dibinin üç, üç buçuk inçlik kısmı doluydu. Keyifle homurdandı.

Auguste’e “Baronu kurtarmak için hâlâ umut var” diye açıkladı.

Kıymetli sıvının tam olarak yarısı bardağa kondu ve vakit kaybetmeden kıvranan, inleyen hastaya verildi. Birkaç dakika sonra Fischer baronun yatağında doğrulduğunu görerek memnun oldu. Ağzının çevresindeki kaslar gevşemiş ve acı çeken ifadesinin yerini sakin bir hoşnutluk almıştı.

Bu sırada Fischer’ın Rus baronunun dış görünüşünü inceleyecek fırsatı olmuştu. Otuz beş yaşlarında genç bir adamdı; son derece yakışıklı ve keskin yüz hatlarına sahipti; fakat kafasının şekli biraz garipti. Kafasının tuhaflığı, üst tarafının kusursuz şekilde yuvarlak olmasıydı – yani, kulaktan kulağa olan çapı ile öne ve arkaya olan çapı tam olarak eşit görünüyordu. Bu az rastlanan yapının garip etkisi, hiç saçı olmaması nedeniyle daha da çarpıcı bir etki yaratıyordu. Baronun kafasında siyah ipekten sıkı bir bandanadan başka hiçbir şey yoktu. Yatağın direklerinden birine son derece gerçek görünüşlü bir peruk asılıydı.

Yabancı birinin farkına varacak kadar kendine gelen Savitch, saygılı bir şekilde öne eğildi.

Fischer, kötü Fransızcasıyla, “kendinizi şimdi nasıl buluyorsunuz” diye sordu.

“Çok daha iyi, Monsieur sayesinde,” diye cevapladı baron, mükemmel bir İngilizce ve büyüleyici bir ses tonuyla. “Çok daha iyi; yine de şurada hafif bir dönme hissediyorum”. Ve elini alnına bastırdı.

Uşak, efendisinin bir işaretiyle çekildi ve kapıcı da onu izledi. Fischer yaklaşarak baronun bileğini tuttu. Kendi acemi dokunuşuyla bile nabzının korkutucu derece yüksek olduğunu fark etmişti. Aklı oldukça karışmış ancak olayların aldığı hal nedeniyle tedirgin olmamıştı. “Kendimi ve Rus’u cehennemi bir sıkıntıya mı soktum acaba?” diye düşündü.

“Ama hayır – yirmili yaşlarını geride bırakalı çok olmuş, ayrıca yarım bardak viski bir bebeği bile çarpmaz.”

Yine de, hızla ve keskinlikle ortaya çıkan yeni belirtiler Fischer’ın olağandışı derece endişelenmesine neden oldu. Savitch’in yüzü kireç gibi beyazladı – solukluğuyla siyah bandanasıyla karşıtlığı ürkütücüydü. Yatakta otururken öne doğru büküldü ve dehşetle, sanki patlamasın diye kafasını iki eliyle birden kavrayarak kasıldı.

“Uşağınızı çağırsam iyi olacak,” dedi Fischer endişeyle.

“Hayır, hayır!” dedi baron nefesi kesilerek. “Siz bir tıp uzmanısınız, size güvenebilirim. Burada yanlış olan bir şeyler var.” Titreye titreye yaptığı hareketle kafasının üst tarafını işaret etmeye çalıştı.

“Ama ben şey değilim–” diye kekeledi Fischer.

“Konuşmayın!” diye bağırdı Rus emredercesine. “Derhal harekete geçin – vakit kaybetmemelisiniz. Kafamın üst tarafını çevirip çıkarın!”

Savitch bandanasını çekip çıkardı ve kenara fırlattı. Fischer, baronun üst kafatasının gerçek dokusunu gördüğünde yaşadığı hayreti tasvir edecek kelime bulamıyordu. Bandana, Savitch’in kafasının üst kısmının tamamen parlatılmış gümüşten bir kubbe olduğunu gizlemişti.

“Çevirin!” dedi Savitch yeniden.

Fischer gönülsüzce iki elini birden gümüş kafatasına yerleştirdi ve sola doğru nazikçe baskı uyguladı. Tepesi, gerçekten yuvaları içerisinde kolayca dönerek hareket etti.

“Daha hızlı!” dedi baron, zayıf bir şekilde. “Size kaybedecek vaktimiz yok diyorum,” dedi ve kustu.

Bu sırada dış odadan bazı sesler duyulmaya başladı ve baronun yatak odasının kapısı şiddetle çarparak açıldı ve aynı şekilde şiddetle kapandı. İçeri giren kişi kısa, sıska, orta yaşlarda, keskin bir yüzü ve çukura kaçmış küçük gri gözlü bir adamdı. Fischer’a birkaç saniye boyunca dikkatle, neredeyse şiddetli bir kıskançlıkla, keskin bir bakış attı.

Baronun bilinci yerine geldi ve gözlerini açtı.

“Dr. Rapperschwyll!” diye bağırdı.

Dr. Rapperschwyll birkaç hızlı adımla yatağa yaklaştı ve Fischer ile hastasının karşına dikildi. Öfkeyle, “Ne oluyor burada?” diye sordu.

Cevap gelmesini beklemeden eliyle Fischer’ın koluna kabaca yapıştı ve barondan öteye çekti. Fischer daha çok ve daha çok şaşırarak, direnmeyerek, kapıya doğru götürülmesine, ya da daha doğrusu itilmesine izin verdi. Dr. Rapperschwyll kapıyı Amerikalının çıkabileceği kadar açtı ve ardından da şiddetle çarptı. Çabuk bir klik sesi Fischer’ın kapının kilitlendiğini fark etmesini sağladı.

 

-ooo-

 

Bir sonraki bölüm ►

 

Yazan: Edward Page Mitchell
Orijinal adı: The Ablest Man in the World
The Sun, 04.05.1879